İlhan Selçuk

Kandökücülere Karşı...

24 Haziran 1992 Çarşamba

PENCERE

Kandökücülere Karşı...

Savaş gibi terör de bir siyaset aracıdır; kanlı bir araç...

Çağımızda terör yöntemi -savaş gibi- dışlanıyor; mahkûm ediliyor; anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümü yeğleniyor; ama, yine çağımızda, çoğu devletin kökeninde terör sayılabilecek eylemlerin bulunduğu da bir gerçek...

İsrail’in kurucuları arasında ünlü teröristler vardır. Kıbrıs Rum kesiminde, sonradan siyaset ve devlet adamı rolüne çıkan teröristler yok mu!.. Örnekler çoğaltılabilir. Başlangıçta “eşkıyalık” diye nitelenen nice eylem, sonradan bir devletin mayasına katkı sayılmıştır.

Ama nice eylem de terör çerçevesinin dışına taşamamış, kanlı bir anı gibi tarihin sayfaları arasında kuruyup kalmıştır.

*

PKK’nin Güneydoğu’daki ya da Batının büyük kentlerindeki eylemlerine biz “terör” diyoruz...

Kimine göre bu terör değil...

Bağırıyorlar:

“Vur gerilla vur

Kürdistan’ı kur..”

Kimileri de -içlerinde politikacılar, yazarlar ve gazeteciler de var- devletin PKK ile bir masaya oturup konuşmasını ve pazarlık yapmasını istiyorlar.

Kavramlar birbirine dolanıp sap ile saman da birbirine karıştığı için, elbet kafalar da bulanacaktır; ama, serinkanlılıkla düşünüldüğünde ak ile kara birbirinden ayrılır.

Devlet “eşkıya” ile konuşur mu?

Konuşur..

Osmanlı döneminde devletin ileri gelen görevlileri ünlü eşkıya ile konuşup çoğunu dağdan indirmiştir. Bugün en ileri ülkelerde de kullanılan yöntem budur. Karşısındaki ister eşkıya olsun, ister gangster ya da gerilla, devletin görevlisi “teslim ol” çağrısını bir görüşme çerçevesi içinde yürütür; yasaların verebildiği olanaklar içinde kan dökmeden işi bitirmek ister...

Ama devlet, eşkıya, terörist ya da gerilla -adına ne dersen de- yasadışı eylemleri benimsemiş ve yürütmüş olanlarla bir masanın başına eşit olarak oturamaz; çünkü bu durumda devletin devletliği kalmaz..

İktidarını paylaşmış olur...

Egemenlik parçalanamaz...

*

Başlangıçta eşkıyalık, terör, isyan niteliğinde başlayıp sonradan meşrulaşan çok hareket var. Filistin Kurtuluş Örgütü böyle kurulmadı mı? Bugün sanırım -İsrail’den gayrı- bütün dünya FKÖ’yü “Filistin halkının meşru temsilcisi” sayar. Ama bu çok değişik ve başka kapsamda gelişmiş bir olgudur. Kuzey Irak’ta kurulan Kürt yönetiminin temsilcileri de Ankara’yı, Batı’ya her gidiş gelişlerinde konaklama yeri yaptılar, ceplerine Türk pasaportu bile koydular, ABD’nin güçlü şemsiyesi altında 36’ncı enlemin üstünde Kürt devletinin çekirdeğini kurdular; ama, terörle değil..

Siyasetle..

Peki, PKK’nin durumu ne?

Bu soruyu HEP’li kardeşlerimize sormak gerekir; çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde halk, temsilcilerini Büyük Millet Meclisi’ne gönderir...

Dağa çıkarmaz...

Meclis’te halkın haklarını savunmak yolunda bütün kapılar kapanıp da bütün olanaklar tükenmeden, dağa çıkmak eşkıyalıktır.

Meclis kürsüsünden her şeyi söyleyebiliyorsan, demokratik ortamda barış içinde halkın dileklerini hayata geçirme yöntemleri tıkanmamış demektir. Daha açıkçası, Meclis’teki milletvekili PKK’nin değil, halkın temsilcisidir.

HEP’i halk Meclis’e yolladı..

Hem de SHP şemsiyesiyle...

*

Ama denebilir ki:

“- PKK bu gidişle Güneydoğu’da halkın meşru temsilcisi olacak. Gidiş o gidiş!.. Vur gerilla vur, Kürdistan’ı kur...”

Hayır, benim bildiğim HEP’liler böyle demiyorlar. Yapılacak iş, Türkiye’de demokrasinin eksiksiz koşullarını yaratarak tüm partilere özgür bir ortam yaratmak, Güneydoğu halkının parlamentoya katılımını sağlamaktır.

Anadolu halkı, ister güneydoğusunda olsun, ister güneybatısında, bütün enlem ve boylamlarında kandökücülüğe elbirliğiyle karşı çıkacak kadar deneyimli ve sağduyuludur.

(24 Eylül 1992 tarihli yazısı)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Patrikhanenin Sicili... 11 Haziran 2012
Mumcu'nun Saptamaları... 7 Haziran 2012

Günün Köşe Yazıları