Meriç Velidedeoğlu

Yargılamadan Yargılamaya

06 Şubat 2015 Cuma

Üç Şubat günü “Balyoz Davası”nın yeniden yargılama sürecindeki 4. duruşması vardı, “Kartal 4. Ağır Ceza Mahkemesi”nde.
“AYM”nin verdiği kararla yeniden başlayan yargılama “İstanbul Anadolu Adliye Sarayı”nda yapılıyor.
Ne Kartal’daki, ne de İstanbul’un öteki yakasında Çağlayan’daki “adalet sarayı”, her ne denli “saray” olarak adlandırılıyorsa da, R.T. Erdoğan’ın, “1150” odası ve onca uçsuz-bucaksız büyüklükte salonu olan “Ak Saray”ı ile boy ölçüşemez; dolaysiyle öyle salonları olmadığı için de; sanığı, savunmanı, izleyicisi yoğun olan “Balyoz Davası”, adliyenin konferans salonunda görülüyor.
Yargılama, sanık ve savunmanların adlarının okunmasıyla başladığı için oldukça uzun süren bu yoklama sırasında, “Silivri”deki duruşmaları, mahkeme salonu dışında olup bitenleri anımsamadan olmuyor; şimdi şu anda bu salonu dolduran topluluk, sanığıyla, savunmanıyla, yoğun izleyicisiyle, çok sayıdaki sözlü-görüntülü basınıyla, günlerce aylarca değil yıllarca oradaydılar; kuşkusuz başta “Ergenekon” olmak üzere tüm kumpas davalarında da.
Neler yaşanmadı ki, bir spor salonundan oluşturulan derme-çatma o yargılama salonunda... İnanılmaz boyutta bir “hukuksuzluk”, “adalet”in boğazlanması ve “acımasızlık”; insanlık adına utanç duyulacak “onur kırıcılık”...
Bütün bu olanlara, belki de olacaklara ilk karşı koyuş sanki “salon”dan gelmişti, duruşma sırasında tavan yalnızca yargıçların, savcıların başına çöküvermişti.
Ne var ki, bütün duruşmalarda olduğu gibi, “Balyoz”da da gerek yargıçlardan, gerekse savcılardan gelen -tümüyle hukuka aykırı- bir “baskı” arttıkça artıyor, gitgide “TSK”yi parçalamak, eritmek işlevine dönüşüyordu.
“Sanık” sandalyesine oturtulanlar, konuşmalarına daha başlar başlamaz ya da henüz bitirmeden, “Yerine otur!” buyruğuyla konuşmalarının kesilmesine boyun eğmeyince, salondan çıkarılıyor, “Başkan Yargıç”ın “komutan, komutan!” haykırışıyla, komutanlarıyla birlikte salona giren onca jandarma eri, “TSK”nin komutanlarını, generallerini, amirallerini duruşma salonundan bir bir uzaklaştırıyor...
Yapılan bu hukuksuzluğu önlemek için hepsi birden ayağa kalkıp “bu olamaz!” diye haykıran “savunmanlar”; onca izleyicinin “hakkınız yok!” haykırışlarını engellemek amacıyla, aralarına karışıp onları dışarı çıkarmaya çalışan “jandarmalar” dışarı çıkmamak için direnen yaşlı anne-babalar...
Demokratik, çağdaş bir “hukuk” devletinde gerçekleşmesi değil, düşlenmesinin bile olanağı olmayan görüntüler, görünümler...
Peki, “yürütme”yi yürüten “AKP” iktidarının başı olan
R.T. Erdoğan, bütün bu hukuksuzluklar karşısında ne yapıyordu diye sorulursa; “yargı”nın, “Emniyet”in, “kolluk kuvvetleri”nin kadrolarına çöreklenmesine -bilinçli olarak- göz yumulan “F. Gülen Tarikatı”nca “TSK”ye kurulan “kumpaslar”ı, doyumsuz bir keyifle adım adım izliyordu...
Böylece R.T. Erdoğan ve F. Gülen’in birlikte kurdukları bu “tezgâhlar”a karşı halkımız yüz binler olarak “Silivri”ye akın etti, mahkeme kapısına dayandı; hem de kış-kıyamet demeden, Trakya’nın o soluk kesen soğuğuna yüz vermeden, balçıklanan çamuruna bata çıka... Erdoğan’ın “efsane” yaratan polislerinin, koca “TOMA”larla, insanı fırlatıp yere çarpan kimyasallı su fışkırtmalarına, yoğun “biber gazı”na pabuç bırakmadan...
Kuşkusuz Silivri’de, yalnızca suçlu sandalyesine oturtulanların değil, can yakınlarının da birlikte yaşamlarından “çalındı”... Bu da yetmemiş ki, kimilerinin yaşamları bütünüyle çalınıp “yok” edildi...
Kartal’daki yeniden yargılamaya değinecek olursak, ilkin şunu söyleyebiliriz; Silivri duruşma salonunun duvarlarına dek sinmiş olan “kin”, “iftira” -“TSK”yi-“yok etme” kokusu, kuşkusuz bu mahkemede duyulamazdı.
Silivri salonunun, her ne denli ısıtılırsa, ısıtılsın bir türlü bitmeyen ve insanın iç dünyasını yer yer donduran o “soğukluk”, Kartal’da yeniden ortaya çıkamazdı.
“Gizli Tanık” denilen insanlıkla hiçbir alışverişi olmayan “yaratıklar”, Kartal’da görünemezlerdi kuşkusuz...
Ne var ki, Silivri’nin engizisyonluk yargılamasının, silinmeye çalışılan izlerinin yeniden canlanmaması için, Kartal’daki yargılamanın en kısa sürede beraatle sonuçlanması, yalnızca suçlananların değil toplumun da büyük bir “beklentisi”...
“31 Mart” günü yapılacak duruşmada olalım hep birlikte; ama önce, yarın “Beşiktaş”taki “Sessiz Çığlık” eylemine katılalım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları