Mümtaz Soysal

Velev ki

09 Kasım 2008 Pazar

BÜLBÜLÜN sesi güzeldir ama, kafeste çektikleri dili belâsıdır. Öyle olduğu içindir ki, sağduyu kitaplarında hep Dilini tutmayı öğren, yersiz zamansız konuşma, ağzını açmadan düşün, boğaz dokuz boğumdurdenir.

Ama yine de dilinizin ucuna geleni söylemeden duramadığınız anlar olur. Örneğin velev ki…” diye konuşursunuz, sonra bir bakarsınız kıyamet kopmuş.

Hemen olacak gibi olmasa da, eskilerin diliyle farz-ı muhal siyah Başkan ülkemize geldi ve bizim iktidar mensuplarıyla sohbete başladı diyelim. Hav ar yu?ların ve Selâmün-aleykümlerin ardından Partinizin adı ne diye sorarsa, İngilizce bildiğini göstermek isteyen AK partililerden biri White Party diye patavatsızlık edip baltayı taşa vurursa ne olacak?

Adalet ve Kalkınma Partisi gibi şanlı ve anlamlı bir adı temiz ve pirüpak görünme uğruna AK Partiye çevirmiş olmaya mı üzülürsünüz?

Yoksa, arkadaşın densizliğine mi kızarsınız?

Hele İngilizcesinin mükemmelliğini ispatlamak isteyen biri, Obamanın Beyaz Eve girebilmesi için köleliğe, siyah ayrımcılığa son vermek uğruna verilen üçyüz yıllık çabanın çetinliğini anlatırken Türkçedeki akla karayı seçme sözünün ne kadar isabetli olduğunu belirtmeye kalkışırsa?

Obamalı bir Amerikayla masaya oturup konuşarak sorun çözmenin güçlüğü şimdiden belli oldu.

En önemli ve Türk tarafını yanıltma olasılığı en yüksek güçlük, yeni Başkan konusunda bizde oluşan iki yönlü izlenimin yanıltıcılığıdır.

Bir yanda, halkımızın değişmez niteliklerinden biri olmasıyla övündüğümüz zayıftan, ezilmişten yana olma alışkanlığı var. Atlantik ötesindeki yarışı zayıf ve ezik sandığımız bir siyahinin kazanması isteği başlangıçtan beri insanlarımızın gönlünde hep sıcak bir yer tutmuştu. Aynı adayın kampanya sürdükçe dışlanmışlıktan arınıp güçlü ve meydan okuyucu bir duruma gelmesi bile onun lehindeki duyguları silmeye yetmedi.

Öte yanda da, yine bizim toplumun ezeli değerlenme ölçütü olan Bizden yana mı, değil mi? endişesi ağır basıyor. Soykırım, Kıbrıs, Irak konularında söyledikleri şimdiden insanlarımızın bir bölümünü hayli ürkütüyor. Daha önce de bu sütunda belirtildiği gibi, ABD ile her masaya oturuşta artık hep altta güreşmek zorunda kalacağımız korkusu kol gezmekte.

Her iki yaklaşım bir araya gelince Ankara açısından şöyle bir sakınca, daha doğrusu Obama adına Türklerle konuşacak Amerikalı diplomatların yararlanmak isteyecekleri bir üstünlük ortaya çıkıyor: Bir yandan Obamanın sözleriyle oluşan endişeyi, bir yandan da kişiliğinin uyandırdığı sempatiyi kullanarak, önce ölümü gösterip sonra sıtmaya razı etme taktiğiyle, başka türlü koparamayacakları ödünleri koparmak. Verirseniz, tabii.

 

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çelişki Korkusu 19 Mart 2014
Acı 14 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları