Başkanlık Sistemi mi; Neden Olmasın?

07 Şubat 2015 Cumartesi

Başta Cumhurbaşkanı ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, “gırtlaklamacı” Anayasa Profesörü Burhan Kuzu olmak üzere “başkanlık sistemini” savunanların dayandıkları temel gerekçe Türkiye’de 69 yıldır uygulanan parlamentarizmin başarısızlığıdır.
Doğrudur, çok partili sisteme geçilen 1946 yılından bu yana parlamenter sistemin oldukça kısa süren belli dönemler dışında evrensel kabul gören ölçütler temel alınarak değerlendirildiğinde başarılı olduğunu söylemek zordur.

***

Nasıl olsun ki? Bu yıllar içinde Türkiye 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 tarihlerinde üç askeri darbe, 22 Şubat 1962 ve 2/21 Mayıs 1963’te iki askeri darbe girişimi, 28 Şubat 1997’de bir “postmodern” darbe yaşadı.
Ülke uzun yıllarını sıkıyönetim altında geçirdi. Türkiye, çok partili rejime geçtiği 1946 yılında da İkinci Dünya Savaşı nedeniyle İstanbul, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ, Çanakkale ve Kocaeli illerinde 20 Ekim 1940 tarihinde ilan edilmiş sıkıyönetimle yönetiliyordu. Bu durum 23 Aralık 1947’ye kadar sürdü. 6/7 Eylül olayları üzerine 7 Eylül 1955 İstanbul, Ankara ve İzmir’de ilan edilen sıkıyönetim 7 Haziran 1956 günü kalktı. 27/28 Nisan 1960 öğrenci olayları üzerine İstanbul ve Ankara’da ilan edilen sıkıyönetim 27 Mayıs Darbesi’nden sonra 1 Aralık 1961 gününe kadar sürdü. 15 Haziran 1970 günü başlayan işçi olayları üzerine ertesi gün İstanbul, Kocaeli merkez ve Gebze’de ilan edilen sıkıyönetim 16 Eylül 1970 tarihinde kalktı.

***

12 Mart 1971 Darbesi’nin ardından İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Zonguldak, İzmir, Eskişehir, Ankara, Adana, Hatay, Diyarbakır ve Siirt illerinde 26 Nisan 1971’de ilan edilen sıkıyönetim 26 Eylül 1973’te; Kıbrıs Harekâtı üzerine İstanbul, Ankara, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne, Çanakkale, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın, Antalya, Muğla, Adana, İçel ve Hatay illerinde 20 Temmuz 1974’te ilan edilen sıkıyönetim 2 Eylül 1975’te; yaygın şiddet hareketleri üzerine Adana, Ankara, Bingöl, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, Kahramanmaraş, Kars, Malatya, Sivas, Urfa, Adıyaman, Hakkâri, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Tunceli, İzmir, Hatay ve Ağrı illerinde 26 Aralık 1978’te ilan edilen sıkıyönetim 12 Eylül 1980 Darbesi ile birlikte bütün yurdu kapsayacak biçimde genişletildi ve 19 Temmuz 1987 tarihinde kalktı.

***

Çok partili rejime geçtiği 1946 yılından 1987 yılına kadar geçen 41 yılın yarısından fazlasını sıkıyönetim altında yaşamış, onca darbe ve darbe girişimi geçirmiş, aynı dönemde resmi verilere göre şiddet olaylarında 4000’den fazla yurttaşını yitirmiş bir ülkenin insanlarının parlamentarizmin özü olan demokrasiyi içselleştirmeleri olası mıydı?
17 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin tek parti rejiminde yetişmiş, bu rejime canla başla hizmet etmiş kurucu kadrosunun da demokratlıkla uzaktan yakından bir ilgisi yoktu. Nitekim göstermelik demokratlıkları 1957 yılına kadar sürmüş, o yılki seçimlerde güç yitirdiklerini görünce otoriterleşmişler, ülkeyi bir askeri darbeye sürüklemişlerdir.
Türkiye, 12 Eylül 1980 Darbesi’nden günümüze kadar darbe yasalarıyla yönetildi/yönetiliyor. Milli GüvenlikKurulu’nun yasama organı üzerinde, YÖK’ün üniversite öğretim üyelerinin ve öğrencilerin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandığı; Siyasal Partiler Yasası’nın siyasal partilerde lider sultasına cevaz verdiği, yüzde 10’luk seçim barajının halkın tümünün TBMM’de temsilini engellediği bir ülkede hangi parlamentarizmden söz ediliyor?

***

Evet, başkanlık sistemi neden olmasın? Ama bunun koşulları var. Önce demokrasiye, evrensel temel hak ve özgürlüklere inanacaksın, Kürt sorununda çözümü önceleyeceksin, Alevilerin cemevlerini ibadethane olarak tanıyacaksın, ya Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldıracak ya da Aleviler için ayrı bir Diyanet İşleri Başkanlığı kuracaksın.
TBMM’de akıbetini bekleyen antidemokratik İç Güvenlik Yasa Tasarısı’nı geri çekeceksin.
Anayasayı 12 Eylül artığı faşist maddelerden temizlenecek ölçüde değiştireceksin; hukukumuzu, toplumun ve bireylerin yaşam haklarını daraltan yasalardan arındıracaksın; MGK ve YÖK’ü kaldıracak, Siyasal Partiler Yasası’nı demokratikleştirecek, seçim barajını en fazla yüzde 3’e çekeceksin. Kısacası topluma demokrasiyi tattıracaksın.
O zaman başkanlık sistemini tartışabiliriz. Tüm bunlar gözünü korkuttuğu için parmağını bile oynatmayacağın bilindiğinden özlediğin o sistem senin için bundan böyle de bir hayal olarak kalacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları