Leyla Tavşanoğlu

Yolsuzluklar hükümetlerin sonu olur

10 Kasım 2008 Pazartesi

Türkiyede herkes birbirini hoş görüyor. İnsanlar isterse çocuklarını dini eğitim almaya gönderiyor. Televizyonlarda her türlü dini yayın serbest. O zaman ben soruyorum: Daha ne istiyorsunuz? Benim halkım Cumhuriyetten memnundur. Çünkü bu ülkede ne görüyorsanız, rahatça ibadet edebiliyorsanız, rahatça bir yerden bir yere gidebiliyorsanız Cumhuriyetin sayesindedir.

Ben size yıllar önce bir söyleşimizde de söyledim ve dedim ki:En çok korktuğum şey işlenen cinayetler, dökülen kana ilaveten bunların sebep olacağı, ‘Sen Kürtsün ben Türkümdiye insanların birbirini öldürmeye başlamasıdır. Eline silah alan kişi Kürt olsa da canidir, Türk olsa da canidir.

 

Güniz Sokaktaki evde Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirelle son günlerin gündemini oluşturan trajikomik olayları konuşuyoruz. AKP hükümetinin son icraatları ve Güneydoğu illerinde patlak veren intifada benzeri olaylar baş konularımız . Bir de yoksulluklar. Çocuk bakımevlerinin durumunun kamuoyuna yansıması ve büyük tepki çekmesine karşın sorumlu bakan ve müdürlerin koltuklarında oturmalarına Demirelin tepkisi çok sert. O bakan ve o adam mutlaka koltuklarından alınmalıdiyor. Demirel ayrıca, Yolsuzluklar hükümetlerin sonunu getiriruyarısında bulunuyor. Kürt ve Türk kökenli vatandaşlara da Hep beraber bu ülkeyi bölmek isteyenlere karşı çıkınçağrısında bulunuyor. Türkiyede inanç özgürlüğünün baskı altında olduğu iddialarına karşı da tepkisi çok sert:Kimin namazına, orucuna karışılmış? Daha ne istiyorsunuz?

- ABDdeki başkanlık seçimlerinin sonuçlarını Türkiye ve bölgemize olası etkileri açısından değerlendirir misiniz?

DEMİREL- ABD, 44. cumhurbaşkanını seçmekle dünyada en devamlı seçilmiş cumhurbaşkanları yönetimine sahip olduğunu göstermiştir. Zaman zaman bu seçimler dünya için de önemli olur. Bu defaki ABDde değil sanki dünyada yapılmış bir seçim gibi ilgi uyandırdı.

Bunun da çeşitli nedenleri var. ABD bir dünya devleti ve bir süper güçtür. Aynı zamanda tek kutuptur. Dünyayı son olarak saran mali kriz de göstermiştir ki ABD öksürse başka yerler zatürree oluyor. 21. yüzyılın dünyasını da iyi anlamak lazımdır. 21. yüzyılın dünyasını eski fikirlerimizle anlamaya çalışırsak çok gerilerde kalırız. Teknolojinin bu kadar gelişmesi de küresel işbirliğini zorunlu hale getirmiştir. Bu ülkenin Türkiyeyle geçmişten gelen ve coğrafyanın dikte ettiği ilişkileri vardır. Bu ilişkiler tarih içinde inişli çıkışlı olmuştur. Türkiyenin Kıbrısa yaptığı harekât başlangıçta sesini çıkarmasa da sonradan ABDnin tepkisini çekmiştir. Bir de her nisan ayında önümüze gelen ABD Kongresindeki Ermeni soykırım tasarısı var. Şimdi Barack Obama acaba bu konuda ne yapacak?

- Obama Ermeni soykırım tasarısının kongreden geçmesinden yana olduğunu beyan etmedi mi?

- Siyasiler kampanyalarını siyaset adamı olarak yapar ama iktidara geldikleri zaman da siyaset adamlığının önüne devlet adamlığı geçer. Siyaset yaparken devletin dosyalarını bilmediğiniz için yapamayacağınız şeyleri söylediğiniz zaman zaman vakidir. Ama iktidara gelip dosyaları gördüğünüz ve çevrenizi dinlediğiniz zaman vaat ettiğinizi yapamama gibi bir durumla karşı karşıya kalırsınız. O vaat ettiğiniz şeyi yapmaya kalkmak ise ülkenize yarar sağlamaz. O zaman mecbur olursunuz işi ahir zamana bırakmaya. Hep öyle olageldi. Öyle olacak mı yoksa olmayacak mı, göreceğiz. Ama bu Türkiye bakımından çok hassas bir konu. ABD terörle mücadelede ve ABye tam üyelik meselesinde Türkiyenin yanında oldu. Ayrıca zaman zaman Türkiyenin dış ödemelerinde sıkışıp para bulmasında da yardımcı oldu. Türkiye de ABDye ve dünyaya olan taahhütlerini sadakatle yerine getirdi. Ama şimdi Irak olayıyla karşı karşıyayız. Bu Kıbrıs olayından sonra Türk-ABD ilişkilerine en çok zarar veren Irak olayıdır. Her gelen cenaze Türkiyede ABDye karşı infial uyandırmaktadır. Ama sonunda terörle mücadelede ABD Türkiyenin yanında yer almış oldu. PKK bizim düşmanımızdırdedi.

Bölünme değil bütünleşme

- Ama bu söylemin Kuzey Iraktaki PKK yuvalarının temizlenmesine yetmediği ortada değil mi?

- ABD oraları Türkiye adına temizleyemiyor. Çünkü ABDnin Kürtlerle olan ilişkileri var. Irak içinde kendisine sadık tek grup Kürtler. ABD hem Kürtleri incitmek istemiyor hem de kendisi teröre karşı olduğu için Türkiyenin bu olaydan çok rahatsız olduğunu da biliyor. Bu da önümüzdeki zaman içinde Türkiyenin çok dikkatle baktığı bir olaydır. Keza ABDnin Türkiyenin AB üyeliğine verdiği desteğin nasıl gelişeceğini de göreceğiz. Türkiyenin esasen ABden istediği yeniden bölünme yerine bütünleşmedir. Yani Türkiye hem Rusyayla hem AB ülkeleriyle hem de ABDyle ilişki içinde olmak durumundadır. Siyasi şartlar Türkiyeyi taahhütlerine sadık olmaktan çıkarmaz. Yalnız yeni siyasi şartlar oluştuğunda umalım ki Avrupa bir bölünmeye doğru gitmez. Yani umalım ki Avrupa Rusyayı elinin tersiyle itmez. Böyle durumlarda Türkiyenin alabileceği pozisyonlarda ABDnin Türkiyeye tavrı ne olacaktır? O da ayrı meseledir. Eski CIA ajanı Graham Fuller geçenlerde bir konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye ABDnin müttefiki olmaktan çıkmıştır. Türkiye artık bağımsız davranmakta ve yeniden bölgesel bir güç haline gelmektedirdedi.

- Sizce Türkiye artık ABDnin müttefiki değilsözünü neden söyledi?

- Birtakım kimselerin itibarları ne olursa olsun birtakım şeyleri söylemeleri bence önemli değil. İlişkiler devletten devlete ilişkilerdir. Anlaşmalara bağlıdır. Bir adam bu anlaşmaları bir konferansla tadil edemez. Şahsi fikridir. Yapılan anlaşmalar geçerlidir.

- O da yetmemiş. Türkiyede Kemalizm inanç özgürlüğünü fazlasıyla baskı altına aldıdemiş. Buna ne diyorsunuz? Gerçekten Türkiyede dini özgürlüklere baskı var mı?

- Hayır, bu sözlere hiç katılmadım. Bir kere bunlar Türkiyede üretilen fikirler. Bir kere adam Müslüman değil. İkincisi, bu zamana kadar Türk halkının böyle bir şikâyeti olmadı. Türkiye Cumhuriyetinin laik, çağdaş bir devlet olarak kuruluşuna baştan beri karşı çıkanlar vardır. Devrimleri hazmetmeyenler de vardır. Türkiyede 70 milyon insan yaşıyor. Üstelik demokrat bir ülke. Bu çeşit düşüncelerde olanlar olabilir. Ama ben onlara şunu söylerim: Ben 40 yıl Türkiyenin yönetiminde bulundum. Hiç kimse bana dini vecibelerini yerine getiremiyorlar diye şikâyette bulunmadı. Türkiyede dinle devlet birbirinden ayrılmıştır. Din devlete talip olmayacaktır. Devlet de dine baskı yapmayacaktır. Biz bunu söyledikten sonra şunu da dedik: İbadet hürriyeti var. Türkiyede 79 bin cami bulunuyor. Burada beş vakit ezan okunur, namaz kılınır. Ramazan gelir. Halk ülkenin bir baştan öbürüne orucunu tutar. Namaz kılmayana oruç tutmayana da kimse bir şey demez. Bir şey söylediğiniz zaman Allahla kul arasına girmiş olursunuz. Türkiye bu. Eğer halk dini vecibelerini yerine getirmiyor diye namaz kılmayana oruç tutmayana ya da namaz kılmayan kılana bir şey demeye kalkarsa o zaman bu ülke yaşanmaz hale gelir.

- Kuran kursları, imam hatip liseleri açık değil mi?

- Türkiye 15 milyon çocuğa okul sağlıyor. Bu ülkenin bütün çocuklarına okul verilebilmişse bu da Cumhuriyetin sayesindedir. Bütün bunlar Cumhuriyetin kurucusunun sayesindedir. O da Büyük Atatürktür. Bence içeriden dışarıdan gazel okuyanlara kulak asmamak lazımdır. Yapamadığımız şeyler varsa onları yapalım ama Türkiyede dini vecibelerimizi yerine getiremiyoruz diye bir genel şikâyet yoktur.

- Son altı yılda Türkiyede belli konularda sürekli bir kamplaşma yaşanıyor. En son da Kürt konusunda oluyor. DTP bir yanda yerel seçimler yaklaştıkça durumdan vazife çıkarmak gibi bir tavır içine girerken Başbakan yangına körükle gidiyor. Son olarak da pompalı tüfek kullanımını sanki destekler söylem içine girdi. Başbakan bir yandan dini konularda bu kamplaşmayı yaratırken şimdi de etnik konulara girdi. Sizce Başbakan ne yapmak istiyor?

- Bir ülkenin hükümeti o ülkede huzursuzluk çıksın istemez. Çünkü aslında huzursuzluk hükümetlerin aleyhinedir. Ülkede huzursuzluk taşınamayacak noktalara gelince o zaman halk,Bu hükümet bu işin altından kalkamıyor. Görevi bitmiştir demeye başlar. Bunu bu hükümet için söylemek istemiyorum. Herhangi bir hükümet huzursuzluk çıkarmak için işe girişiyor, bundan siyasi menfaat ummak istiyorsa yanlışın en büyüğünü yapmaktadır. Yalnız Kürt meselesi bununla izah edilemeyecek kadar komplike. Çünkü orta yerde Sayın Başbakanın Güneydoğu illerine gidip birtakım hadiselerle karşılaşmasından önce mesele vardı. Bu mesele şu: Türkiyenin dağlarında altı bin tane insan var. Bir ülkenin dağlarında, ovalarında veya şehirlerinde devlete silah çekmiş insanlar dolaşıyorsa o zaman,Acaba bu devletin kanunları mı noksan? Kanunlarını icraya gücü mü yok diye sorarlar. Yoksa müsamaha mı ediliyor? Bu vahim bir olaydır. Türkiye 25 yıldır çeşitli zamanlarda bu olaylarla karşı karşıya kaldı. Ama 2000 yılına gelindiğinde Türkiyede bu işler geniş çaplı sükunet bulmuştu. Bugün yine aynı problemle karşı karşıyayız. Tunceliye gidememek ne demek? Olur mu öyle şey?

- Peki, ne olur?

- Bence burada faturayı sadece Türkiyenin yönetimine çıkarmak doğru değil. Hadisenin kendisi büyük. Türkiyenin yönetiminde kusur olabilir. Fakat bu kusuru aşacak kadar büyük bir hadiseyle karşı karşıyayız. Ne demek kadın çoluk çocuğu öne sürüp intifada örneği olaylar çıkarmak? Bu çeşit hadiseler Türkiyede her zaman olan hadiseler değildir. Bunların hiç olmaması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunları kanuni, hukuki sayabilir mi? Sayamaz. Şiddete girdiğiniz yerde demokrasi biter. Eğer siz intifada misali işleri demokrasinin icabı sayarsanız demokrasinizi öldürürsünüz. Bence burada gereken her türlü tedbiri alacak, kanunlarınızı uygulayacaksınız. Kanunlarınız kâfi gelmiyorsa yeni kanun çıkaracaksınız. Türkiyeyi bir hukuk devleti olarak tutacaksanız. Türkiyedeki huzuru, sükunu, hukukun içinde kalarak sağlayacaksınız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları