Yalta’dan Yeni ‘Savaş’ Tehdidine…

12 Şubat 2015 Perşembe

Livadya Sarayı’nı gördüğüm en etkileyici yerlerden biri olarak hatırlıyorum.
Toskana-Nice karması bozulmamış doğası, Karadeniz’e kat kat inen cennet parkları, çamları, selvileri, akasya ağaçları, civarındaki üzüm bağlarından mı?
Son Çar II. Nikola ve karısı Aleksandra Feodorovna’nın sarayın koridorlarında gezinen hayaletlerinden mi?
Stalin, Roosevelt ve Churchill’in İkinci Dünya Savaşı sonunda Avrupa’yı paylaştıkları salonlardan mı? Bilmiyorum.
Tarihin kritik kavşaklarının yoğun yaşandığı bu yapıyı üç kez gördüm ve her ziyaretimde burayı bir öncekinden büyük ilgiyle gezdim…
Girişte hemen… Yalta Antlaşması’nın yapıldığı dev masa mesela… Dün gibi aklımda…
Bej bir örtüyle kaplı büyük yuvarlak masa etrafında dünya liderlerinin oturduğu üç koltuk ve on dört iskemle o günkü gibi muhafaza edilmiş.
Masanın üzerinde de üç ülke delegasyonlarını temsilen; ABD, İngiltere, Sovyetler Birliği bayrakları duruyor...

Nüfuz alanlarının bölüşümü
1945’te, bundan tam 70 yıl önce, 4-11 Şubat tarihleri arasında Stalin, Churchill ve Roosevelt burada bir araya gelmiş; “Doğu Avrupa benim, Akdeniz senin!” diye eski kıtayı paylaşmışlar.
Konferansın yeri bile “büyükler” arasında müzakere konusu olmuş…
Stalin “Ben Sovyetler dışına çıkmam!” diye dayatmış…
İleri yaşında “ılıman” bir yer seçiminde direten Churchill “Yalta”ya ikna edilmiş…
“Yalta Konferansı”ndan üç ay sonra 1945 Nisan’ında, beyin kanamasından ölen Roosevelt; bir daha Yalta’dan sonra ABD dışına hiç adım atmamış.
Roosevelt’i Livadya Sarayı’nda, Bolşevik devriminde kurşuna dizilen Çar II. Nikola’nın çalışma odasında yatırmışlar.
ABD başkanı, barış zamanının “dünya düzenini” kuran Yalta anlaşması için, Kırım’ın bu güzel kentinde bulunduğu sürede zaten Livadya’dan hiç çıkmamış…
Roosevelt’in sağlığı “Yalta” imzalandığında öyle bozukmuş ki; Avrupa’yı Doğu-Batı arasında ortadan karpuz gibi nüfuz alanlarına bölen antlaşma için sonra “Stalin bu şartları Batı’ya ABD başkanının beyni sulandığı için dikte ettirdi” demişler…
 
Tarihin sıfırlandığı yer
Yalta’nın başkahramanı Churchill olmuş...
Churchill’in tasası o dönemde haliyle Büyük Britanya İmparatorluğu’nun bekasını sağlamak…
Stalin Doğu Avrupa üzerinde kontrol tesis etmek peşinde…
Churchill, Stalin’e dönüp “Küçük sorunlar için tepişmeyelim!” diyor: “Büyük Britanya İmparatorluğu ile Rusya’nın çıkarları söz konusu. Sen Romanya’da yüzde 90 nüfuz sahibi ol, ben Yunanistan’ı alayım. Yugoslavya’da yüzde 50-yüzde 50 kırışalım.”
Sonra bir kâğıda yüzdeleri not edip Churchill kâğıdı Stalin’e uzatıyor.
Stalin yüzdelere bakıp kâğıdı Churchill’e iade ediyor….
Milyonların kaderini yönlendiren kâğıdı İngiltere başbakanı derken katlayıp cebine koyuyor…
Ardından “Bilardo Odası”na geçip aralarında vardıkları anlaşmayı imzalıyorlar. Ve Çar II. Nikola’nın İtalyan Rönesansı stilinde yaptırdığı avluda, kafa kafaya ünlü “Yalta fotoğrafını” çektiriyorlar.
II. Dünya Savaşı sonrası düzeni böylece şekillenmiş oluyor…
Livadya’daki turist rehberlerinden bu öyküleri dinlerken insan tarihin ne kertede ele avuca sığmaz olduğunu iliklerine dek hissediyor.
İlk gittiğimde de yazmıştım. Bu koltuklara, bu görkemli avlulara, bu bahçeler ve parklara, dev delegasyonlara ev sahipliği yapan masalara, Yalta Antlaşması’nı ölümsüzleştiren fotoğraflara ve salonlara bakarken insan tarihin hep ne kırılgan, cilveli ve değişken olduğunu düşünüyor. Ne doludizgin biçimde sıfırlandığını fark ediyor.
Bugün ne Büyük Britanya İmparatorluğu’ndan iz var, ne Sovyetler Birliği, ne “Yalta” ile biçimlenen Soğuk Savaş…
Uluslararası düzenin vaktiyle temel taşları olan bu tarih paradigmalarının hepsi, yaşını başını alan insanların ömür sürelerinde yıkıldı…
Hatta salt “Yalta” da değil…
“Yalta”yı izleyen ve “tarihin sonunu müjdeleyen”(!) tek kutuplu ABD hegemonyası da yerle bir oldu.
Bugün yeni dünya düzeninin adı “kaos.”
 
Savaş tabusu kırılıyor
Bugün yeni bir “Yalta” toplansa masaya kimin oturacağı belli değil.
“Yeni Yalta”nın şartlarını, geçen yıl Kırım’ı yutan ve Ukrayna üzerinden Batı ile ipleri geren Putin günümüzde dikte ediyor.
ABD Başkanı Obama topal ördek.
28’li Avrupa adına Merkel’den… Tusk’a kimin konuştuğu belirsiz…
Bu belirsizlik ve kaos ortamında Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ilk kez şimdi “savaş tehdidi”nden bahsediyor.
Refah ve istikrar adası Avrupa’da bugüne değin asla düşünülmeyen, ağza alınmayan bir senaryo olan “savaş”tan söz ediyor.
Ukrayna üzerinde Rusya ile yapılan görüşmeler “kalıcı barış yolunda sonuç vermezse geriye kalan bir senaryo vardır; onun adı da savaştır” diyor.
İç sorunlar girdabından başını kaldıramayan Türkiye dışında, dünya soluğunu tutmuş Ukrayna gerginliğinin nerede duracağını izliyor.
Yalta’dan 70 yıl sonra tam… Tarihin bir kez daha sıfırlandığına tanık oluyoruz. Hem de aynı coğrafyada...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları