Leyla Tavşanoğlu

İktidar yolsuzlukla yoğrulmuş

22 Aralık 2013 Pazar

Erdoğanın sözlerine ve son operasyonlara baktığımızda demek ki bu sadece oğulların işi değil. Oğullar bunu babalarından öğrenmişler. Babaları da kendilerinden menkul iş yapmamışlardır. Kabinenin başındakine özenmişlerdir, anlamına geliyor.

Televizyon ekranlarında bakanları görüyorum. Çok pişkinler. En pişkini de Başbakan. Neydi o konuşma? O konuşmayı dinleyip bu Başbakana destek verecek bir Allahın kulu var mı? Sen bu yolsuzluğun hesabını ver. Bakanların bu işi yapmış mı, yapmamış mı?

AKP yapısı ve Başbakan Erdoğan’ı en iyi tanıyan isimlerden birisi Abdüllatif Şener. AKP’nin 2001’deki birkaç kurucu üyesinden birisi olan Şener’le Türkiye’yi sarsan yolsuzluk operasyonlarını konuşuyoruz. Şener, iktidarın “bütün pisliklerinin ortaya saçıldığını” vurguluyor. Bu yolsuzlukların Başbakan’ın haberi ve deyim yerindeyse onayı olmadan yapılamayacağını söylüyor. Erdoğan’a veryansın eden Şener, “Yolsuzluklarla yoğurulmuş bir iktidar işbaşındadır” gibi ağır bir de tespit yapıyor.
- Siz rahmetli Erbakan’ın lideri olduğu Fazilet Partisi’nden ilk ayrılan dört kişiden birisiniz. Başbakan Erdoğan ve bakanları en iyi tanıyan kişisiniz. Bu yolsuzluk iddialarına inanıyor musunuz?
A.Ş.- Bu yolsuzluklar henüz iddia aşamasında. Dolayısıyla da hukuken bunlar kesindir diye anlatamıyoruz. Siz, bir başkası hukuken anlatamaz ama bir de insanların kanaatleri vardır. Öyle olaylar vardır ki benim açımdan kesin kanaattir. Ama benim açımdan kesin olan bu bilgileri ben anlattığım zaman başkaları açısından kesin kanıtlanmış sayılmayabilir.
Sadece bu olayla bağlantılı olarak söylemiyorum. Bu kabine ve kabinenin başındaki başbakan parasal konulara meraklıdır. Nerede para varsa üzerini kapatmaya eğilimlidir. Şu ana kadarki hükümet etme biçiminde de paraya sahip olmak en temel refleksidir. Hissiyatımı pekiştiren yüzlerce olay, gözlem yaşadım. Objektif koşullarda bunlar yargı sürecine girecek nitelikte olmayabilir. Ama sübjektif olarak baktığımda yolsuzluklarla yoğurulmuş bir iktidar anlayışı işbaşındadır.
Bu operasyonda ortaya çıkan hadiselere baktığımda henüz yargı süreci kesinleşmemiş olsa bile benim açımdan kesin bir yolsuzluk vardır.
- Peki, neden bu kanaate sahip oldunuz?
A.Ş.- Bu işin içinde yoğurulu olanlara, onların reflekslerine bakıyorsunuz. Yıllar önce Sayın Başbakan’ın televizyonlarda yaptığı bir konuşma vardı. “Yolsuzluğu evlatlar babalarına öğretebilirler mi? Hayır, evlatların yolsuzluğu varsa babaların yolsuzluk yapışından dolayıdır. Evlat yolsuzluğu babasından öğrenir. Bir çarkın tepesindeki insan yolsuzluk yaptığı için alttakiler yapar” demişti.
Yani, kabinedeki bir numaralı insan yolsuzluk yapmadan diğer bakanlar ve onların çocukları yolsuzluk yapmaz, diyordu. Bu konuşma muhalefet yıllarına aittir. Şimdi kendi sözleriyle kendisini ve hükümetini sorgulamakta ve değerlendirmektedir. Erdoğan’ın sözlerine ve son operasyonlara baktığımızda demek ki bu sadece oğulların işi değil. Oğullar bunu babalarından öğrenmişler. Babaları da kendilerinden menkul bir iş yapmamışlardır. Kabinenin başındakine özenmişlerdir, anlamına geliyor.
- Yani, balık baştan mı kokar?
A.Ş.- Evet. Halkımız bunu çok güzel ifade etmiş.
Kamuoyunda genel algı bu yolsuzluk operasyonlarının Gülen Cemaati’nin ya da Hizmet Hareketi’nin operasyonu olduğu. Bu operasyona karşı AKP’nin de, polis müdürlerini görevden alma, yeni savcılar atama gibi atakları var. Bu atak ve karşı ataklar nereye varır?
A.Ş.- Bu operasyonun Gülen Cemaati tarafından başlatıldığı algısıyla ilgili ben farklı düşünüyorum. Böyle bir değerlendirme yapamıyorum. Çünkü işin içinde yüzlerce polis var. Dolayısıyla bunu bir cemaate bağlı insanların kendi aralarında oluşturdukları bir hareket olarak görmemek lazım.

Pislikleri kutsal değerlere sıçratmayın

“Bizim Allahımız var” diye nutuk atıyor. Bu ne demek? Kendi çirkinliğine Allah’ı niye ortak ediyorsun?
Bu, kamuoyunu yanıltmak için önplana çıkardığı dini kavramlara da saygısı olmadığını gösteriyor.

- Ya MİT?
A.Ş.- MİT başka bir kompartıman. Emniyet’in yaptığı işten MİT’in haberi olmayabilir. Bir de bu soruşturmayı yürütenler, “Sayın bakanım, oğlunuzun da içinde bulunduğu bir soruşturma yürütüyoruz, oğlunuza söyleseniz de biraz dikkatli olsun” mu diyecekler? Ya da “Oğlunuza söyleyin de biz soruşturmaya gelirken para sayma makinelerini, dolarları bir yere kaldırsın” mı demeleri beklenir?
Belki de bu görevden alınan polislerin hemen hemen tamamının cemaatle bir ilgisi yoktur. Bunlar kim, diye sorarsanız. Bunlar görevlerini yapan insanlar. Başbakan, “Burada yolsuzluk, ahlaka da hukuka da, dine de aykırılık yoktur” diyebildikten sonra o kamu görevlilerini suçlaması lazım. Bunu diyemiyorsa susması gerekir.
Başbakan’a düşen görev, bu yolsuzlukları ortaya çıkaran bütün Emniyet mensuplarını tebrik etmesi ve ödüllendirmesidir. Ama Başbakan ve hükümet delilleri karartmaya çalışıyor. Bu olayı bastırmak istiyorlar. Daha da önemlisi tüm kamu görevlileri ve emniyet mensuplarına emsal gösteriyor. “Bizim pisliklerimizi bundan sonra da ortaya dökmeye çaba harcarsanız sizleri görevlerinizden alırım” demek istiyor. İstanbul Emniyet Müdürü de böyle görevden alındı. Ben en çok, kendisinin görevden alınma kararının altında kimin imzası olduğunu merak ediyorum. Acaba ondan daha önce görevden alınması gereken İçişleri Bakanı (Muammer Güler) mı imzaladı o kararı?
Gezi olaylarındaki çocukları gazlayan, öldüren polislere, efsane yarattılar, diyen Başbakan burada da aynı şeyi söyleyemez miydi?
A.Ş.- Başbakan, kendi şahsı ve konumuyla ilgili gelişmelere göre konuşuyor. Kendisini mutlu eden bir gelişme olursa halkımıza da mal ederek çok önemli bir başarı örneği olarak anlatıyor. Ama hukuk düzeni ve kurallar kendisini rahatsız edecek biçimde işlediği zaman bu sefer, “Bunlar çetedir. Uluslararası bağlantıları vardır” diye esip gürlüyor.
Yani devlet, millet, bu ülkenin kurumları dendiği zaman kendini anlıyor. Kendine karşı çalışıyorsa da yok edilecek zararlı unsurlar olarak takdim ediyor. Bütün konuşmalarının özünde bu vardır. Dünyaya böylesine ben merkezli bakan bir insanın başbakanlık sorumluluğunu yürütebilmesi mümkün değildir. Devlet adamlarına yakışmaz.
Bazıları, “Oy alıyor” diyor. Antidemokratik yöntemlerle kim oy almamış ki? Yüzlerce televizyon kanalı baskıyla, parti ilişkileriyle hükümeti ve Başbakan’ı över duruma geldiği zaman kamuoyunun iradesini yanıltırsınız.
Bakan çocukları ve bakanları etkileyen bu yolsuzluk ve rüşvet olayı hatırladığım kadarıyla Cumhuriyet tarihinde Bakanlar Kurulu’na sirayet eden en büyük ve yaygın yolsuzluk olayıdır. Böyle bir olay Cumhuriyet tarihinin toplam hükümetlerinin topunu birden bir anda ortadan kaldırırdı. Ama televizyon ekranlarında bakanları görüyorum. Çok pişkinler. En pişkini de Başbakan.
Neydi o konuşma? O konuşmayı dinleyip de bu Başbakan’a destek verecek bir Allah’ın kulu bu ülkede var mı? Nasıl bir çirkin konuşmaydı. Sen önce bu yolsuzluğun hesabını ver. Senin bakanların bu işi yapmış mı, yapmamış mı?
- Siz mütedeyyin bir insansınız. Size göre inançlı bir Müslüman bütün bu yolsuzluklara nasıl bulaşabilir?
A.Ş.- Mütedeyyin olan da olmayan da sınavdadır. Bunlar sınavı kaybedenlerdir. İşin bu boyutu itibarıyla ne Başbakan’da ne kabine üyelerinde bir duyarlılık yansıması gördüm. İlk gün olaylar ortaya çıkmış, “Bizim Allahımız var” diye nutuk atıyor. Bu ne demek? Kendi çirkinliğine Allah’ı niye ortak ediyorsun?
Kendi pisliğini kutsal değerlere sıçratmaya çalışıyor. Kamuoyunu yanıltmak için ön plana çıkardığı dini kavramlara da saygısı olmadığını gösteriyor bu. Bin yıl tövbe etse bu söylediği lafın günahından kurtulmaz.  

Seçmen artık aklını başına toplasın 
- Bugün yaşanan skandallar zincirinin siyasi sonuçları ne olur? 
A.Ş.- Siyasi sonuç elbette vatandaşın oy eğilimiyle ortaya çıkacaktır. Önümüzdeki üç seçimde bu iktidar yapısıyla ilgili önemli yenilikler ortaya çıkabilir. Ama Türkiye’de sağ muhafazakâr ve sol arasında bir kilitlenme var. Bunun çözülmesi lazım. 
Başbakan da bu ayrışmadan siyasi çıkarlar umduğu için o bölücü üslubunu sürdürüyor. Bu ayrışmadan dolayı da oyların çoğunu alarak yoluna devam etmeyi hesaplıyor. Başbakan’ın bu ayrıştırma çabasını bozmak lazım. Seçmen bu konuları düşünmeli. Bu kadar pisliğin, soygunun içinde bulunan bir iktidara destek vermek inançlarıyla bağdaşır mı bağdaşmaz mı? Bir lağım patlamış, bütün çirkinlikler sergilenmeye başlamıştır. 
Şu Suriye politikası nedeniyle canileri destekledi. Suriye muhalefeti diyerek bu iktidarın desteklediği caniler Suriye’de 27 bin kadına tecavüz etmiş. Suriyeli bir kadın hakları savunucusu açıkladı.

Ne zaman Milli Görüş’le ilgisi olmuş ki? 
- Tayyip Erdoğan AKP’nin ilk döneminde, “Biz Milli Görüş gömleğini çıkardık” demişti. Siz bu söze inanmış mıydınız? 
A.Ş.- Tayyip Erdoğan’ın ne zaman Milli Görüş’le ilgisi olmuş ki? Tayyip Erdoğan çok pragmatik bir insandır. Arzın merkezine kendisini koyar. Dünyevi, bireysel çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre mesafe alır. Her şeyi kullanır. 
Daha siyasi yasaklıyken sürekli AB nutukları atıyordu. Oralara turlar atıyordu. Yerli yerine oturduktan sonra bütün AB süreciyle ilgili müzakereleri askıya aldı. Neyi kullanmadı ki? Liberal aydınlar örneğin... Kendine odaklı yol haritasını sürdürmek için herkesi kullanır ve atar. 
Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat davalarının da cemaat operasyonu olduğu kanısı yaygınlaşmıştı. Siz de bu kanıda mıydınız? 
A.Ş.- Başbakan “Ben bu davanın savcısıyım” demişti. Ben savcıyım, dediğine göre savcı bir bakıma bu süreçleri oluşturan insan demektir. Orada Başbakan’ın etkili olduğunu görmek gerekir. Başbakan gibi, iç dış, diye konuşmayı sevmem ama çok güçlü dış bağlantılarının olduğunu düşünüyorum.

Acaba ‘bir numara’ Başbakan mı? 
- Yani Başbakan dış bağlantılarla işbirliği halinde bu operasyonları yönlendirdi diye mi düşünmek lazım? 
A.Ş.- Baktı, kendi lehine de gördüğü için destekledi. Bunların sürdürülmesini kolaylaştırdı. Gereken destekleri verdi. Süreçler de ona göre yönlendi. 
- Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ terör örgütü lideri olmaktan müebbet hapse mahkûm. Aynı Başbuğ’u önce Kara Kuvvetleri Komutanı sonra da Genelkurmay Başkanı olarak atayan Başbakan onun terör örgütü lideri olduğunu acaba nasıl anlayamadı? 
A.Ş.- Zaten Ergenekon’un bir numarası bulunamadı. Başbuğ’u atayan Başbakan olduğuna göre, “Bir numara Başbakan” mı diyeceğiz? O zaman niye bir numara dışarıda da iki numara içeride diye adama sormazlar mı? 
O davalarla şimdi bu yolsuzluk operasyonlarını kıyasladığımızda nasıl bir çifte standart uygulandığını acı bir şekilde müşahede ediyoruz.  

PORTRE
ABDÜLLATİF ŞENER
 

Yıldızeli, Sivas, 1954 doğumlu. Yükseköğrenimini AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, doktorasını Gazi Üniversitesi’nde yaptı. Çeşitli üniversitelerde dersler verdi. Maliye Bakanlığı’nda Gelirler Kontrolörü olarak çalıştı. REFAHYOL Hükümeti’nde Maliye Bakanlığı, ilk AKP Hükümeti’nde Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yaptı. AKP’nin kurucu üyelerinden. AKP yönetimiyle yaşadığı görüş ayrılıkları sonrasında 2007 genel seçimlerinde milletvekili adayı olmadı. Mayıs 2009’da Türkiye Partisi’ni kurdu. 2011 seçimlerinde partiden istifa ederek Sivas bağımsız milletvekili adayı oldu ama seçilemedi. Türkiye Partisi 2012’de kapandı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları