Zamanı mı Gelmiş?

15 Şubat 2015 Pazar

Laik ve bilimsel eğitim için girişilen boykot eylemi, tüm hayatı etkilemeye, rejimi değiştirmeye, sistemi bir başka kalıp içinde şekillendirmeye niyetlenenlere karşılarında büyük ve önemli bir güç olduğunu gösterdi. Gerçekten gördüler mi? Kuşkusuz gördüler. Projelerinden vazgeçecekler mi? Hayır. Tam tersine artık kendilerini korumakla özdeşleşmiş olan programlarını sürdürebilmek için her türlü yasadışı işleme, eyleme başvuruyorlar. Yasaları keyiflerine, amaçlarına göre değiştirmek için hızlandılar. İstimi arkadan gelsin örneği, henüz olmayan “yasalarını” uygulamaya başladılar. İzmir’de Haziran Hareketi sözcüsü Onur Kılıç’ı önceden işlendiği iddia edilen bir hakaret suçunu, ki tutuklama gerektirmeyen “basit suçlar” kategorisine girer, bahane ederek hapsettiler. Üstelik savcı, Kılıç’ın ifadesine başvurmayı bile gerekli görmedi. Tek örnek değildir.

***

Neresinden baksanız tuhaftır; amacın boykot eylemini kırmak olduğu da ortada. Peki kırılabildi mi? Hayır, kırılamadı. Gidişe dur diyenler meydanın pek de boş olmadığını gösterdiler. Bu arada gerçeği görenlerin sayısı da hızla artıyor. Bir önceki yazımda değinmiştim, özellikle laikliğe saldırının revaçta olduğu zamanlarda “türbanı savunmanın bir özgürlük meselesi” olduğu iddiasına destek veren, bu konuyu farklı açılardan tartışmak isteyenleri neredeyse “demokrasi düşmanı” ilan eden, AKP’yi, projelerini ısrarla savunanlar da şimdi gerçeği görmüş gibidirler.

***

Tabu konuları gündeme getirme konusundaki cesaretini kimsenin tartışmayacağını bildiğim akademisyen yazarlardan Nuray Mert de örneğin “şimdi laikliği savunma zamanı” diye yazıyor; biz de seviniyoruz. Ama bu savunmanın kimi boşluklar içerdiğini söylemeden de olmaz. Diken internet sitesinde yayımlanan yazısında Mert’in “türban” yerine “başörtüsü” sözcüğünü kullanmayı tercih ettiği görülüyor. Bu tercih geçmişteki büyük, anlamsız, ama iktidar partisine İslamcı zorbalığa iktidar kapılarını açan tartışmadan kenara çekilmek değilse, söylemeli ki, buradan bir “tevil” mümkün değildir. Sorunumuzun adı İslamcı iktidar yanlıları tarafından üniforma haline getirilmiş olan türbandı. Neden sorun olduğu da anlaşılabilir bir şeydir.

***

Türban, İslamcı antidemokratik projenin koçbaşıydı. Türkiye’nin başörtüsü diye bir sorunu olmadı. İslamcı kesimin siyasetçilerinin dayattığı bir biçimin kamu alanına dayatılmak istenmesi bir sorun oldu. Bunun sorun haline getirilmesinde “laiklik elden gidiyor” kaygısına kapılanların, ki kaygılarının gerçekleştiğini biliyoruz, savunmalarındaki ideolojik boşluklar önemli rol oynadı. Ama asıl olan dayatmadır; bu dayatmanın bir yüzünde liberaller tarafından bir “özgürlük sorunu” olarak dillendirilen türbanın, öteki yüzünde İslamcı siyasetin ya da siyasetin giderek İslamcılaşmasını dayatan, zorbalaşan iktidarın büyük projesinin yer aldığı ortadaydı. Şimdi bu proje büyük ölçüde tamamlanmıştır. Durumu, şöyle ya da böyle, anlayan liberaller de laikliği savunmanın önemine vurgu yapma gereği duyuyorlar. Dediğim gibi teşekkür ediyoruz; “gözlerimiz yollarda kaldı” dememiz bundandır.

***

Yine de laikliği savunmalarında bana göre iki zayıf nokta var. Birincisi; dinin, kamu alanına, örneğin o alanın önemli bir parçası olan eğitim alanına, bilimi devre dışı bırakarak egemen olmasının, Korkut Boratav Hoca’nın tanımıyla “İslamcı faşizm”in egemenliğinin uzun vadeli beslenme kaynağını oluşturduğu, oluşturacağı gerçeğinin tüm boyutlarıyla görülememesidir. İkincisi; kamu alanından dışlanan Alevilerin laikliğe sahip çıkışının doğru anlaşılamamasıdır. Laik devletin çoğunluk mezhebini destekleme ve böylelikle İslamcılığı denetleme projesinin iflasıyla birlikte, iktidar, farklı ve tehdit oluşturan kollarıyla Sünniliği mutlak otorite haline getirdi. Buna isyanı “biri gitsin öteki mi gelsin” diye anlamak, “şimdi laikliği savunma zamanı” iddiasını fena halde zayıflatıyor.

***

Bu arada unutmayalım; laiklik hep ve inatla savunulması gereken bir değerdi. Geç kalındığı söylenebilir. Mert’in bir başka yazısında dediği gibi “Bu seçim, belki de son seçim. Ondan sonra, ya ‘kutsal davanın bir neferi’ olacaksınız ya da ‘hain.’ Başka bir seçiminiz olmayacak! Bu kafa o kafa, bu gidiş o gidiş!”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları