Necip Fazıl Bey’in Nutku...

23 Aralık 2013 Pazartesi

Bugün yedeksubay öğretmen Kubilay’ın ayaklanan dinciler tarafından şehit edilişinin 83’üncü yıldönümü.
Büyük Atatürk’ün başlattığı Anadolu Aydınlanması’nı engellemeye, başarılı olurlarsa da geriye döndürmeye niyetlenenlerin acımasızlığı bilinmeyen bir şey değil.
Ama Kurtuluş Savaşımızın yapılmadığını söyleyenler arasında Kubilay Olayı’nın da düzmece olduğunu iddiaya kalkışanlar var.
Bu yıldönümünde de sözü yine Necip Fazıl Kısakürek’e verelim.
Menemen Olayı’nın ardından 2 Ocak 1931’de Ankara’da Türk Ocağı Konferans Salonu’nda bir anma töreni düzenlenmiş.
Konuşmacılar Milli Eğitim (Maarif) Müsteşarı Mehmet Emin Bey (Erişirgil), Erkek Lisesi Müdürü Midhat Bey, Hamdullah Suphi Bey (Tanrıöver), Behçet Kemal Bey (Çağlar) ve Necip Fazıl Bey (Kısakürek).
Törendeki konuşmalar 5 Ocak 1931’de Hâkimiyeti Milliye gazetesinde yayımlanmış.
Necip Fazıl Bey de “Necip Fazıl Bey’in Nutku” başlığı altında verilen şu konuşmayı yapmış (Yerime sığabilecek başlangıç bölümünü alıntıladım. Çünkü uzun bir konuşma):

***

Karşımızda küçük bir hadise, büyük bir baş var. Dünya kuruldu kurulalı bu kadar küçük bir hadise, bu kadar büyük bir baş doğurmadı. Hadise küçüktür. Eğer kendisine nisbet ederseniz, hadise büyük ve müthiştir. Eğer Kubilay’ın kesik kafasına nisbet ederseniz, Menemen hükümet meydanının sahne olduğu hali ile hakkında bir hüküm vermek ve onun hudutlarını tayin etmek istiyorsak, elimize bir metre alıp facia meydanını ölçmeyelim. Dökülen kanın kaç litre olduğunu hesaplamayalım. Ne 31 Mart, ne Şeyh Sait isyanı, ne Ağrı hareketi mahiyet ve ruh olarak Menemen hadisesiyle boy ölçüşemez. Halbuki bunlarda daha çok kan aktı. Hıyanet daha geniş bir sahada ayaklandı... Boy ölçüşemez, zira bunlar irticaın basit, adi bir kalkışından kötü bir fırsatçılık hareketiyle bir tâlii dönüşünden başka bir şey değildir. Bu defa öyle olmuyor; meyus, bedbin, çürük, hamlesiz zannettiğiniz irtica bir hadisenin mikyas ve kitlesine sığdırmadığı kast ve gayzını (kinini) bir gencin kesilen başına sığdırabiliyor. Belki Ağrı dağında bir münevverin (aydının) kafasını hatta tenekesiyle kesen bir mürteci bulunmuştur. Bunun ne ehemmiyeti var. İki taraf boğuşurken bu boğuşmanın verdiği hayvani insiyaklarla böyle bir şey olursa, onun değeri ve mânâsı yoktur. Halbuki bu defa bir kaza (ilçe) merkezinin göbeğinde, hükümet konağının, hükümet otoritesinin telkin ettiği bir meydanın ortasında, müfrezesini bırakan, kolunu sallaya sallaya bir başına mürtecilerin üzerine yürüyen ve gençliği, hocalığı, askerliği bütün bir mefkureyi temsil eden bir genç, halkın, askerinin, bütün dünyanın gözü önünde evvela tabanca ile vuruluyor. Sonra kafası bıçakla kesiliyor. Ve sonra başı sicimle irtica mızrağına takılıyor. Buna ne diyorsun? Bunun manasını anlıyor musun? Mürteci, memleket gençliğine, memleket fikrine beslediği kastın, gayzın, kinin, mel’un hırsın derecesini Kubilay’ın başında açıkça soğukkanlılıkla irade ediyor. Kubilay’ın başı kesilmeseydi bu iradeyi bulamayacaktık; bu vak’ayı benzerlerinden ayıracaktık. Eğer Kubilay bir kahramansa bu farkı meydana çıkardığı içindir. Hem de hiç benzer bir vakanın zayıf şeraiti içinde çıkarabildiği içindir.
Binaenaleyh mes’ul kimdir? Mes’ul Derviş Mehmet ve avenesi değildir.
İrtica “Bahrimuhit”teki (okyanustaki) buz dağları gibi suyun yüzüne sivri bir uç çıkardı. Mes’ul bu uç değildir. Buz dağının heyet-i mecmuasıdır. Bu ucu tepelemekle suyun yüzünde ondan hiçbir nişane bırakmamakla dağı kaldırmış olmayız. O dağı tuzla buz etmek lazım. Mesuller, suyun yüzüne çıkmayanlar, çıkan birkaç kişiye cemiyet hayatı içinde sinsi sinsi omuz verenlerdir.
Mes’ul; kasketinin güneşliğini, kasketlikten çıksın diye arkasına getirendir. Mes’ul; elleri cübbesinin cebinde yüzümüze bakmaktan korkarak, niyeti meydana çıkmasın diye telaşlı telaşlı yürüyendir.

***

Yazıyı Farsça bir beytin Türkçesiyle bitirelim:
İşte bu kadardır o hikâye
Gerisi ise bitimsiz yalanlardır.

***

Kaynak: Osman Selim Kocahanoğlu / Divanı Harp Zabıtlarına Göre MENEMEN ve KUBİLAY OLAYI - Cumhuriyet İdeolojisi ve Tarikatlar / Temel Yayınları, Kasım 2013, Ankara



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları