Hikmet Çetinkaya

Kartopu Cinayeti!..

19 Şubat 2015 Perşembe

Siyaset yazmak istemiyor canım... Hayatı yazmak, insana dokunmak gibi bir şeydir.
Bundan böyle daha az güncel siyaset yazıp daha çok demokrasi ve özgürlük isteyen yazılara doğru yelken açacağım...
Hayatın o daracık yollarında yürürken, eski zaman masallarını anlatacağım...
Tepeden tırnağa aşkla yanıp tutuşan yürekleri, akşam vakitlerini, engin denizleri, ormanları anlatmaya çalışacağım...
Bir çocuğun gülümsemesini, bir sevdalının gizemli yüzünü...
Yükselen suya düşen bir kadının bakışını, şiddetin sarmalında büyüyen o çocuk gelinleri, Sümbül Dağı eteklerinde açan çiçekleri, barış rüzgârlarını...
Öpüşmelerden yoksun günlerin acısını çıkarırken, zalimliğin, zorbalığın adresini arayacağım.
Anıların, acıların, resimlerin kan ırmağından akışına bilmem tanık oldunuz mu?
O kan ırmağını, çileli hayatları, gece baskınlarını, faili belli cinayetleri...
Kanlı pazarı yazacağım, gençler anımsasın diye, tarihin sayfalarını çevireceğim...
Gezi’den önceyi, Gezi’den sonrayı!
Taksim’de bir de “Kanlı Pazar” vardı, birden aklıma geldi. Bir de “Komünizmle Mücadele Derneği”, hani “Komünistler Moskova’ya” diyen milliyetçi-muhafazakâr takımı...
Anlatsam anlar mısınız yüreğimin içinden geçenleri... O acıyı, hüznü, yalnızlığın fırtına vadisini...

***

Kar yağarken bahçeye çıkıp yürüyorum gecenin geç saatinde...
Beyaz giysilerini giymiş karanlık... Sarı ışıklı sokak lambaları...
Ağrı Dağı eteklerinden aşağıya iniyorum, sonra İyonya kıyılarına vuruyorum kendimi...
Bu bir düş benim için!
Düşlerle yaşamayı, avunmayı seviyorum yalnızlığın soğuk havasını ciğerlerime doldururken...
Bir süre dolaşıp evime giriyorum...
Elimde Ahmet Aziz’in son romanı: “Biz Cenneti Yeryüzünde Kuracaktık” (Yalçın Yayınları). Bıraktığım yerden yeniden okumaya başlıyorum...
Ahmet Aziz, yıllar önce tanıdığı Fikret Akal’ı anlatıyor; onun hep mutluluktan söz ettiğini yazıyor, kitabın arka kapağında...
Mutlu ve umutlu olmak!
Ben hep böyleyim, nedendir bilmiyorum...
Benim umudum hiçbir zaman kaybolmaz, kaybolduğunu sandığım an karşıma çıkar.
12 Eylül darbesi, infazlar, mahkemeler, işkenceler, Ankara’nın ünlü işkence merkezi DAL...
Fikret Akal, prangalara, işkenceye teslim olmadı...
Daha sonraki yılları da acılıydı, paramparça bir yürekleumudun, mutluluğun yakasını bırakmadı.
Direndi!
Yılmadı!
Duvara dayalı bir hayat, hüzün yumağı...
Ahmet Aziz, bırakılan izi romanlaştırmış, arı bir dille...
Daha önce yayımladığı görkemli ilk romanı “Triumvira”, yakın tarihimizi, İttihat ve Terakki dönemini olağanüstü akıcılıkla anlatmıştı.
Bir yazın ustası bu son romanıyla da edebiyatımıza yeni bir soluk getirmiş.
Okumanızı öneririm...

***

Gecenin bu geç saatinde, bir film geri geliyor, yorgun dönüyor...
Titreyen bacaklarını görür gibi oluyorum hayatın!
Ben o saatte, geride bıraktığımız yıllara dönüyorum yeniden...
Komünizmle Mücadele Derneği, kitlesel katliamlar, Gladyo.
Taksim’de, Dolmabahçe’de, İzmir Kordonboyu’nda gençlere karşı girişilen eylemler, Kanlı Pazar, “cihat” çığlıkları...
Aradan 46 yıl geçmiş ama ben daha dün gibi anımsıyorum...
Umutla yaşayan insan geçmişi unutmaz!
Bir dönem 6. Filo’nun conilerini koruyup kollayan, emperyalizme karşı direnen gençlerin üzerine bıçakla, silahla saldıran “cihatçılar” bugün hangi koltuklarda oturuyor, nerelerde barınıyor?
Ya “Komünistler Moskova’ya” diyen yaratıklar nerede?
Birçoğu Moskova’da işadamı olup köşeyi çoktan döndüler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından...
Hayat böyle işte!
Gece geç vakit eve dönüyorum.
Son bir kez bilgisayardan haberlere bakıyorum.
Genç bir meslektaşın, Nuh Köklü’nün acı haberini görüyorum.
Nuh’u atv-Sabah grevinden, NTV televizyonundaki değerli çalışmalarından, demokrasi ve özgürlük mücadelesi içindeki eylemlerinden iyi tanıyorum.
Kartopu oynayanların çocuksu sevincinden cinayet çıkaran ruhları düşünüyorum.
Özgecan’ın acısını daha içimizden atamadan...
Pencereden dışarıya bakıyorum..
Lapa lapa kar yağıyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları