‘İdam Geri Gelsin’ Çılgınlığı

21 Şubat 2015 Cumartesi

“Alıp götürmesi için beni rüzgâra ver” diye yazmıştı Reyhane Cebbari, annesi Şuleye son mektubunda ve şunları eklemişti:
“Dünya bizi sevmedi... Kaderimi istemedi... Şimdi o kadere teslim oluyor, ölümü kucaklıyorum. Yaradanın mahkemesinde ben de savcıları suçlayacağım. Sevgili, merhametli Şule; öbür dünyada da onlar suçlanacak. Sen ve ben suçlayan olacağız!”“Tecavüzcüsünü öldürdüğü için” kendisini darağacına gönderen İran adaletinin(!) ölümcül darbesini yiyen Reyhane, son teselleyi işte böyle “ilahi adalete sığınmakta” bulmuştu...
Geçen ekim ayında dünyada isyan dalgası yaratmasına rağmen, göz göre göre ipe yollanan Reyhani Cebbari’nin trajik öyküsünü hatırlayacaksınız...
İç dekorasyon yapan Reyhane Cebbari, bürosunu dekore etmek isteyen bir adamın işyerine gitmiş, kendisini “potansiyel müşteri” olarak takdim eden adamın tecavüz teşebbüsüyle karşılaşmış ve yanındaki sustalı çakıyla saldırganı öldürmüştü.
Beraberindeki sustalıyı “meşru müdafaa” yerine, genç kadının “plan kurarak kasıtlı adam öldürmek suçu için” kullandığını öne süren İran adaleti; dünyada bütün büyük insan hakları örgütlerinin ayağa kalkmasına rağmen Reyhane’yi asmıştı.

‘Vurun kahpeye’ hukuku
Reyhane Cebbari İran hukuku nezdinde, “kadın” olarak bir defa kafadan “potansiyel suçlu” sayılmaktaydı.
Kadın haline bakmadan “yalnız başına” iş görüşmesi için tanımadığı bir adamın ofisine gitmişti. Böylece tecavüze zaten bir davetiye çıkarmıştı...
Durumun hafifletici hiçbir nedeni ve meşru müdafaası olamazdı.
Yetmezmiş gibi üstüne bir de elini kana bulamış, adamı öldürmüştü.
Dolayısıyla ölmeyi hak etmişti...
Gerçi bir şey yapmayıp Reyhane tecavüze uğrasaydı da gene “ölümü hak edecek”ti. Bu kez de çünkü, zina yapmış sayılacaktı...
“Vurun kahpeye!” hükmü, her şartta duvar gibi onun -kadının!- karşısına çıkacaktı.
Hapisteki hücresinden Reyhane Cebbari, bu nedenle annesine işte “Dünya bizi sevmedi” satırlarını yazmıştı!
İdam Türkiye’ye Özgecan’ın faydasız intikamı” için geri dönse, durum farklı olmaz diye düşünüyorum.
Çünkü temel zihniyet bu!
Bir adamın işyerine yalnız gitmekten mini etek giymeye ve başı açık gezmeye, minibüse binmeye varan geniş bir yelpazede, bu “belasını arayan kadın her şartta suçludur!” zihniyeti değişmediği sürece; adaletin tokmağı “tecavüzcüyü” değil tecavüz kurbanını cezalandırır her daim bu coğrafyada.
Dün Cumhuriyet’te “Tabutumuz Sırtımızda” söyleşisinde EsraAçıkgöz’ün konuştuğu Sibel Yalçın da bunu söylemiş...
Özgecan cinayetini protesto ederken gözaltına alınan dört kadından biri olan Yalçın; “Reyhane Cebbari İran’da tecavüzcüsünü öldürdüğü için idam edildi. Türkiye’de de durum bu olur!” diyor.
Yalçın’ın Cebbari örneğine spesifik gönderme yaptığı söyleşide, “Özgecan eyleminde” kadınları gözaltına alan polisin “Umarım Özgecan’ın başına gelenler senin de başına gelmez!” şeklindeki gözdağı cümlesine de yer veriliyor.
İran’daki kadın düşmanı zihniyetten ne farkı var bunun?

‘Özgecan diye girilir, darbe diye çıkılır!’
İdam cezasının yeryüzündeki son önceliği herhalde “tecavüzcülerle mücadele etmek”tir.
“İdam” dendiğinde, bununla güdülen ilk hedef “baskıcı rejimlerin vidalarını sıkıştırmak” oluyor.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu bu yüzden; “Özgecan’ın katillerine idam diye girilir bu işe, hükümeti devirmeye teşebbüs edenler de idam edilsin diye çıkılır!” diyor.
Dünyada idam cezasının yaygın kullanıldığı ülkeler listesine baktığınızda, cezanın hangi rejimler tarafından ağırlıklı olarak yeğlendiğini görüyorsunuz.
2014 idam raporları rakamlarında ilk sırada hemen “Çin” var.
Dünyadaki4100 küsur idamdan 3000’i Çin’de gerçekleşmiş...
Çin’i izleyen darağacı rekortmeni ülkeler sırasıyla İran (687), Irak (172), Suudi Arabistan (78).
İran’da “reformcu Ruhani”nin cumhurbaşkanlığına gelmesi hiçbir şey değiştirmemiş.
İdam cezalarının nerdeyse tümü -yüzde 97.6’sı- Asya ve Ortadoğu’da uygulanıyor.
“Asya despotizmi” lafı, yani boşa söylenmemiş.
Gelişmiş Batı demokrasilerinde, ABD’nin “Vahşi Batı!” kalıntısı idam saplantısını bir yana bıraktığınızda; Avrupa kıtasında -Belarus dışında- idam tamamen kalkmış durumda.
“İdam” denince bu sebeple insanların aklına damardan artık yalnız faşizmler geliyor.
“Caydırıcılık” bağlamında kayda değer bir etkisi saptanmayan idamın kaldırılması için Avrupa’da 2.5 asırdır mücadele ediliyor.
“İdamın yasal mevzuattan çıkarılmasını” daha 1772 yılında savunan ünlü ceza hukukçusu Cesare Beccaria’dan bu yana “ölüm cezası karşıtı mücadelenin gerçekte bir hukuk uygarlığı mücadelesi” olduğu savunuluyor.
Türkiye’nin yenidenidam cezasına dönmesini isteyenler, bu “uygarlık mücadelesini” hiçe sayıyorlar ve takvimi başka pek çok alanda olduğu gibi geri almakta hiçbir sakınca görmüyorlar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları