İlhan Selçuk

Esintiler...

19 Ocak 1997 Pazar

PENCERE

İLHAN SELÇUK

Esintiler...

Padişah attan düşmüş, boyun kemikleri birbirine geçmiş, kafası fil gibi gövdesine gömülmüş, başını sağa sola çeviremez, ancak gövdesiyle birlikte bir o yana, bir bu yana dönermiş.

Hekimler çaresiz kalmışlar; ama, deniz ötesinden biri gelmiş, padişahı iyileştirmiş.

İyileştikten sonra padişah hekimin suratına bakmamış, ne zaman görse, başını öte yana çevirmiş.

Hekim üzülmüş, saraydan ayrılırken demiş ki:

- Eğer bu vefasız sultanı iyileştirmesem, yüzünü benden çeviremezdi.

*

İyilik et, denize at!..

Diyarbakırlı bir zengin, ramazanda azık dağıtmak istemiş, Bağlar Mahallesinde başlayan erzak da­ğıtımında yüzlerce yoksul birbirine girmiş...

Belki televizyonda izlemişsinizdir; birbirini dirsekleyen, iten, kakan, ezilen, çiğnenen, ayaklar altında kalan, çoluk çocuk, ihtiyar, genç, kadın ve erkeğin hali yürekler acısıydı, bir ekmek için insanlar birbirini yiyordu.

21’inci yüzyıla 3 kaldı..

Utanılacak durumdayız.

*

Şirazlı Şeyh Sadi anlatıyor:

Padişahın sarayında bir çavuş varmış, evine ekmek getirmekte zahmet çekermiş.

Bir gün karısı demiş ki:

- Mübarek adam, haydi kalk, padişahın mutfağı­na git, çocuklara yiyecek getir.

Çavuş:

- Hanım bugün sarayda mutfak soğuktur, yemek pişmez...

- Neden?..

- Padişah oruçludur.

Kadın başını önüne eğmiş, yoksulluktan gönlü yaralıyken içinden konuşmuş:

- Demek ki padişahın iftarı, çocuklarıma bayram olacak...

Sadi diyor ki:

Oruç tutmayıp da iyilik yapan, paraya düşkünleşip on iki ay oruç tutandan daha iyidir. Ancak bir fakire kuşluk yemeği veren kişi oruç tutabilir. Yiyeceğini kendinden kısıp kendi yiyenden ne hayır gelir!.. Halvete çekilen düşleri, küfür ile dini birbirine karıştırır. Su da parlaktır ayna da; ama ikisinin parlaklığı ayrıdır.

*

Devlet zenginden vergi alamayıp yüksek faizle borç alıyor, zengin tefecilikle besleniyor, yoksul aç­lıktan ne yapacağını şaşırıyor; böyle bir ülkede, din yerine dinciliğin ağır basmasına şaşılır mı!..

Ne hallere düştük?..

Birisi yolda yürüyen bilgenin ensesine tokat atmış, bilge dönüp bakmış, tokadı atan adam utanmış:

- Seni, demiş, kâfir sanmıştım.

Bilge gömleğini çıkarıp kendisine tokat atan ada­ma bağışlayınca herif:

- Bana armağan değil, af gerekir...

Bilge:

- Sana ne kadar teşekkür etsem azdır, çünkü senin zannettiğin kişi çıkmadım...

*

Şeyh Sadi diyor ki:

Aynaya karşı iç çekip ah edersen, ayna buğulanır, iyi göstermez olur. Her gece başkasının sofrasında mum olana pervane olma!.. Yerden güller bitmesine şaşma... Düşün ki bu toprağa nice gül endamlılar gömülmüştür. Bahçıvan ah, bu yıl hur­ma meyve tutacak mı?’ diye titrer; kafasız, buğday ekmeden harman yığmak kuruntusunu taşır.

Öyleyse buğday ek!..

Arpa ekersen darı çıkmaz, dinci ekersen cinci çı­kar, softa ekersen yobaz çıkar, çıkarların çıkmazın­da debelenirken her sakallıyı şeyh, her sarıklıyı ho­ca sanıp imam nikâhıyla besmelesiz yatağa girersen yalnız ayakların değil, zamirin de yorgandan dışarı çıkar...

(19 Ocak 1997 tarihli yazısı)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Patrikhanenin Sicili... 11 Haziran 2012
Mumcu'nun Saptamaları... 7 Haziran 2012

Günün Köşe Yazıları