Amerika'da Ekonomi mi Kazanacak, İdeoloji mi?

13 Kasım 2008 Perşembe

Amerikada başkanlık seçimlerine çok az kaldı.

Bu seçimler bütün dünya açısından önemli.

Türkiye açısından ise özellikle önemli.

Çünkü ister kabul edin, ister kabul etmeyin ABD, tüm dünyanın siyasal ve ekonomik liderliğine ve askeri jandarmalığına soyunmuş bir ülke.

Preemptive preeminence dedikleri ve bizim Türkçeye Önleyici vuruş diye çevirdiğimiz Önalan üstünlük politikası, Clinton zamanından beri, ABDnin dünyadaki her noktaya her an müdahale etmesinin gerekçesini oluşturuyor. (Bakınız, kongar.orgdaki eski Aydınlanma yazıları.)

Afganistan ve Irak, bu politikanın canlı örnekleri.

Irakın işgali tabii bizim için hepsinden önemli.

Çünkü hem yalan iddialara dayandırıldı, hem amaçların demokrasi getirmek! bölümü fiyaskoyla sonuçlandı, hem Sünni-Şii, Kürt-Arap, Türkmen-Kürt çatışmasını körükledi, hem Türkiyeye komşu oldu, hem de bu komşuluk ilişkisinden beri PKK terörü, teknolojik ve eylemsel olarak ivme kazandı.

Ben zaten daha yıllar önce, 21. Yüzyılda Türkiye adlı kitabımda gelecekte Türkiyeyi yönetecek üç büyük güç arasında ABDyi de saymıştım.

Türkiyenin de bir parçası olduğu Ortadoğu coğrafyasında ABDden bağımsız herhangi bir politika yürütmek artık tümüyle olanaksızlaştı.

Onun için hemen hemen bütün sorunlarımızda, ilk ve baş muhatabımız ABD:

Hoşumuza gitse de, gitmese de sorunlarımızı önce onunla müzakere etmek zorundayız.

Tabii bu müzakereler, AKP iktidarı döneminde olduğu gibi tümüyle teslimiyetçi bir yaklaşımla sürdürülürse, sonuç ABDnin tam denetimi olur.

Ama ben ABDnin iç ve dış politikalarını biraz çalışmış ve hâlâ dikkatle izleyen bir öğrenci olarak onunla çok daha akılcı, karşılıklı çıkarlara dayalı, “reel politiki dikkate alan müzakereler yapılabileceğini ve Türkiyenin çıkarları açısından daha iyi sonuçlar elde edilebileceğini düşünüyorum.

Çünkü ABD de, bütün büyük devletler gibi, alabileceği ödünleri son noktasına kadar zorlar.

Zorlar ama, pragmatiktir!

Reel politiki çok iyi bilir ve bunun kurallarına genellikle uyar.

Durması gerektiği yerler kesin ve gerçekçi bir dille anlatılırsa veya kendisi doğrudan bunları görürse, onlara da uyacak seçenekler geliştirir.

Çünkü ABD dış politikası, daima seçeneklidir.

***

İşte bütün bunlardan dolayı, ABDdeki başkanlık seçimi, sadece dünya açısından değil, Türkiye açısından da büyük önem taşıyor.

Obama ve McCain arasında önemli bir fark var mı?

Birinin ya da ötekinin seçilmesi bizi etkiler mi?

Yoksa ABDnin özellikle dış politikası, önemli bir değişme göstermez mi?

Doğrusu ben, kim başkan seçilirse seçilsin ABDnin dış politikasında çok önemli değişiklikler olacağını düşünmüyorum.

Ancak marjinal, küçük değişiklikler olabilir.

Örneğin Iraktan askerlerin daha çabuk çekilmesi, dünya ülkeleriyle daha yakın ilişkiler kurulması, İran üzerindeki baskıların hafifletilmesi gibi, özel politikalarda bazı marjinal değişiklikler gündemde.

Dünya politikası açısından, marjinal, küçük görünen bu değişiklikler, Türkiye açısından hayati sonuçlar doğurabilecek önemli adımlar gibi görünüyor bana.

Belki de yanılıyorum ama, yeni başkanın kim olacağı Türkiyeyi çok etkileyecek diye düşünüyorum.

Tabii bir de Ermeni soykırımı iddiaları sorunu var, bizim açımızdan.

***

Seçim sonuçlarını iki önemli öğe belirleyecek:

Seçmen davranışına ekonomik kaygılar egemen olursa Obama, siyahlara karşı olan ideolojik önyargılar egemenliğini sürdürürse McCain kazanır.

Obamayı önde gösteren anket sonuçları sizi aldatmasın.

Seçim bence, hâlâ ortada.

Çünkü Elçin Poyrazların cumartesi günkü mükemmel haberinde belirtildiği gibi, Bradley etkisi denen bir bulguyla açıklandığı üzere, siyahlara karşı olan önyargılar, utanılan, ifade edilmeyen, gizlenen bir tutum olduğu için, anketlere yansımıyor.

[email protected] www.kongar.org



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları