Savaş Davulları Değişim Rüzgârları

23 Şubat 2015 Pazartesi

Rusya ile NATO aynı hat üzerinde birbirine doğru hızlanan iki trene benziyor. Geçen hafta Pentagon, Musul’u IŞİD’den geri almak için bahar aylarında başlayacak bir harekâtın planlandığını açıkladı.
Savaş davullarının sesi yükselmeye devam ederken ABD dış politikasında, yine kritik bir değişiklik seziliyor. Bu tür değişiklikler, ABD’nin özellikle önem verdiği bölgelerdeki ülkelerde sarsıcı etkiler yaratıyor.
Siyaseti kutuplaşmaya, siyasi rejimi totaliter özellikler kazanmaya devam eden AKP Türkiyesi de bu savaş davullarının sesinin yankılandığı, değişim rüzgârlarının estiği coğrafyanın merkezinde.

NATO savaşa mı hazırlanıyor?
Geçen hafta, NATO Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın İzmir’deki merkezinde, NATO Kara Kuvvetleri Komutanı General John Nicholson gözetiminde bir eğitim toplantısı düzenlenmiş. Haberi veren Stars and Stripes’in (ABD silahlı kuvvetlerinin bir yayını) yorumuna göre “bir yıl önce sıradan bir eğitim faaliyeti olarak görülebilecek bu toplantının bugün başka bir anlamı var.” (19/02/15) Toplantı, üye ülkelerin ordularının birlikte savaşabilme kapasitelerini değerlendirecek uzmanları, sahaya göndermeden önce eğitmeyi amaçlıyormuş.
Stars and Stripes, “Şimdi Ukrayna’da Rusya saldırganlığı, NATO’nun Güney kanadında ortaya çıkan İslam Devleti’nin Avrupa’da yarattığı kaygılar, NATO ittifakını yeniden canlandırdı” diyor.
Avrupa, Amerikan medyası ve savunma çevreleri de bir NATORusya çatışmasını kışkırtan yayınlara başladılar. İngiltere Savunma Bakanı Michael Fallon “Rusya’nın Baltık ülkelerine açık ve acil bir tehlike oluşturduğunu...” “Rusya’dan gelecek bir saldırıya karşılık NATO’nun hangi yöntem gerekiyorsa onunla cevap vermeye hazır olması gerektiğini” savundu.
Cumartesi günü Financial Times’ta NATO Genel Komutanlığı Yardımcısı, Sir Adrian Bradshaw’un “NATO, Rusya’nın üye ülkelerden birine yönelik geniş çaplı bir saldırısına karşı hazır olması gerektiğine” ilişkin uyarısını, “ilk kez bu açıklıkla vurgulandı” notuyla birlikte aktarıyordu. Geçen hafta, Almanya sağının Rusya’ya karşı nükleer silahların da masada olması gerektiğine ilişkin yorumlarını aktarmıştım. Medyada da Rusya tehlikesi sürekli vurgulanıyor, NATO’nun Ukrayna ve Baltık ülkelerine silah vermesi, asker göndermesi gerektiği anlatılıyor; kamuoyunda Soğuk Savaş’ı andıran bir Rusya algısı inşa ediliyor.
Rusya tarafında da algı, Rusya’ya karşı ABD ve AB’nin, Suriye ve Ukrayna’da, propaganda, istikrarsızlaştırma ve askeri operasyonları içeren yeni bir tür savaş yürüttüğü yönünde (Global Research, 20/02/15). Russia in Global Affaires’in editörü Lukyanov da “Soğuk Savaş sonrası düzenin dağılmakta olduğunu” düşünüyor (The Moscov Times, 19/02/15).
İzmir’deki toplantıya başkanlık yapan General Nicholson’a göre, “Etrafımızdaki dünyanın istikrarına yönelik bu tehditler (...) ittifakın, siyasi ve askeri liderliğine yeni bir enerji getiriyor.” NATO üyesi ülkelerin ordularının aşmaya çalıştığı en önemli engel savaşan güçler arasında iletişim sorunuymuş. Nicholson sorunun lisandan daha çok teknolojiler arasında yaşandığını söylüyor.
Bu nedenle NATO, kara kuvvetleri komutanlığı savaşma kapasitesi değerlendirme timlerini, ittifakın üyelerinin ordularının hazırlık düzeyine bakmak üzere Yunanistan’dan İspanya’ya Türkiye ve Almanya’ya, gönderecek.
Bu üç ülkeye ilişkin bir not düşüp devam edelim: Yunanistan’daki SYRİZA hükümeti, Almanya’nın Avrupa Birliği modelini ve projesinin istikrarını tehdit ediyor. İspanya’da “sosyal yardımlarda kesintilere gitmek yerine Giyotini geri getirmek gerekir” gibi şakalar yapabilen bir politikacının liderliğinde Podemos’un gelecek seçimlerden başarıyla çıkma olasılığı artıyor. Türkiye’de hem Avrupa Birliği üyeliğine ilgisini kaybeden, hem yeni füze sisteminin NATO ile entegre etmeyeceğini söyleyerek Çin teknolojisine yönelen (Bloomberg, 19/02/15) bir İslamcı hükümet var. Türkiye - Suriye sınırı deliş deşik, özellikle de IŞİD militanlarına açık.

ABD Ortadoğu’ya ‘geri dönüyor’
İzmir’de NATO toplantısı yapılırken Amerika’da Pentagon Financial Times’ın deyimiyle “sıra dışı bir adım atarak”, “Musul’u IŞİD’den geri almak” için bir plan yapıldığını açıkladı. Plana göre, harekât bahar aylarında gerçekleşecek, Iraklılar ve Kürtlerden oluşan, 20 bin askerlik bir güç Musul’a dört yandan saldıracak, ABD havadan destekleyecek.
Washington, Amerikan kara ordusu katılmayacak diyor, ama Amerikan ordusu genelkurmay başkanı General Martin Dempsey’e, göre Irak’ta danışman olarak bulunan ABD personeli de harekâta katılabilecek. NBC News’den Jim Miklaszewski de Ortadoğu Komutanlığı CENTCOM’dan “Musul harekâtına gerektiğinde ABD kara güçlerinin, Özel Birlikler personelinin de katılabileceğini” aktarıyor. Önceki hafta da Washington Times, Colorado Fort Carlson garnizonundan 2000 kişilik bir savaş gücünün tanklar, zırhlı araçlarla birlikte Kuveyt’e gönderilmekte olduğunu bildiriyordu.
Çarşamba günü toplanan terörizme karşı mücadele zirvesinde konuşan Obama, Ottawa ve Sydney, Paris ve Kopenhag saldırılarına değindi; esas olarak, El Kaide’den çok IŞİD’i hedef gösterdi. Bu sırada, The Atlantic dergisi, en son kamuoyu yoklamalarına işaret ederek ilk kez ABD kamuoyunun çoğunluğunun (yüzde 57) IŞİD’e karşı kara ordusunun da kullanılmasını desteklediğini aktarıyordu (19/02/15).
G. W. Bush’un I. başkanlık döneminde, uygulamaya konan dış politika hegemonyadan (liderlik ve rıza oluşturarak yönlendirme) askeri kapasitesine dayanarak dayatan, “imparatorluk” refleksine geçişe işaret ediyordu. Bu dönem aynı zamanda, BOP, ılımlı İslam gibi kavramlara da önem kazandırdı; siyasal İslamın bölgede yükselişini kolaylaştırdı.
Clinton’ın ikinci döneminde ortaya çıkmaya başlayan bu eğilim, Afganistan, Irak savaşlarındaki başarısızlıkların, ABD’den başlayan bir mali krizin etkisiyle çöktü. Bush’un ikinci döneminin, ikinci yarısında ABD devletinin “pratik işleri götüren kanadının”, bu imparatorluk refleksini terk etmeye tekrar, müttefiklere, liderlik, rıza alma politikalarına dönmeye başladığını görüyoruz. Obama I. dönemi bu değişimi tam anlamıyla yansıtıyordu. Ancak, kriz devam ettikçe, Avrupa’da Almanya, Uzakdoğu’da Çin yükseldikçe. Rusya Batı’nın yayılma eğilimine direndikçe, ABD hegemonyasının restore edilemeyeceği, Askeri yöntemlere dayanan eğilime geri dönmenin kaçınılmazlığı yeniden kendini gösterdi.
Şimdi bu yönde bir değişimin başladığı noktadayız. ABD ve genel olarak Batı askeri kapasitelerini öne çıkarmaya, NATO hem Avrupa’da hem de Ortadoğu’da daha saldırgan bir tutum almaya başlarken emperyalizmin ılımlı İslam arayışı tükeniyor, siyasal İslam dalgası geride yeni savaşlara gerekçe oluşturan IŞİD, Boko Haram gibi canavarlıkları bırakarak geri çekiliyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları