Din ve Ekonomi

23 Şubat 2015 Pazartesi

-İktisat “din dışıdır, ondan bağımsızdır.” Aynen fizik gibi, matematik gibi.
-Ancak ekonominin odak noktasında insan olduğu için insanı doğrudan doğruya ilgilendirir ve etkiler. Aynen fizikteki “ergonomi” gibi.
-İktisadi olayların kendine özgü kuralları vardır. Klasikler olayı doğa kanunları gibi görmek istemişlerdir. Aslanın geyiği yemesi ile eş tutulmuşlardır. Piyasaya (ekonomiye) doğanın dengesi gibi bakmışlardır.
-Tarihte Max Weber ahlak ile iktisadı birleştirmeye çalıştı. İşin içine ahlak sokulunca dini de kısmen ona katmak isteyenler ortaya çıktı.
-İktisadın kendi kanunları vardır; ister kapitalist, ister sosyalist, ister sosyal demokrat olsun hiç fark etmez. İktisadın insanı (ve onun refahını) doğrudan doğruya ilgilendirmesi ile dini birbirlerine karıştırmamak gerekir. İktisat da din de insanı ilgilendirir, o halde din ve iktisat ilişkilidir demek yanlış olur.
Demokratik toplumlarda işçi ve işveren sendikaları, meslek odaları, sivil toplum örgütleri parlamenter sistemin ortaya koyduğu kurallar, ekonominin hangi zeminde işlediğinin sınırlarını çizer. Kırmızı ışıkta durulması gibi.
Bu bir ahlak ya da din meselesi değildir; pi-yasaların ya da uluslararası işbirliğinin oluşmuş (ya da oluşturulmuş) kurallar topluluğudur.
Aynen demokrasinin gelişmiş ülkelerde ulaştığı düzeyin işlerlik kuralları gibi.

Biri dünyevi, diğeri ‘uhrevi’
Din ile iktisadı iç içe sokarsanız Hıristiyanların, Müslümanların, Budistlerin, Yahudilerin ya da ateistlerin apayrı, birbirinden kopmuş, soyutlanmış “ekonomik blokları” oluşturulmaları gerekirdi. Ne kadar komik bir dünya olurdu.
Bugün Ortadoğu’da kimi krallık ve şeyhlikler din ile ekonomiyi, yapay bir biçimde iç içe sokmuşlardır. Kendileri viski içerken piyasada “helal mal, haram mal sınıflaması yapıyorlar”.
Bir yandan Batı kapitalizminin arka bahçesi olarak çalışırken öte yandan kimi dini kurallarını ekonominin içinde uygulamaktadırlar. Otoriter sosyal hayatın bir parçası yapmışlardır.
Bunun gerekçesi, “gücünü dinden aldığına inanarak ülkeyi yöneten hükümdarın, iktidar gücünü korumak içindir”. Kısacası din bir siyasi araç olarak kullanılmaktadır.

Denge ve çıkar
İktisat biliminin kuralları “denge ve çıkar üzerine kurulmuştur”.
-Bireylerin karşılıklı çıkarları.
-Firmaların karşılıklı çıkarları.
-Bireyler ve firmalar arasındaki çıkarlar ve dengeler.
-Birey, firma ve kamu (devlet) arasındaki karşılıklı dengeler sağlanmıştır. Avrupa Birliği içinde firmalar arasında haksız rekabeti engellemek için binlerce sayfayı aşan kurallar dizisi vardır.
Dini kurallar ile ekonominin kuralları arasında ilişki kurmak, kimsenin aklından bile geçmez. Din bireyle Tanrı arasında manevi (uhrevi) bir bağdır.
Kutsal kitaplardan iktisat kuralları bulmaya ve uygulamaya çalışmak en başta dine saygısızlıktır. Hele hele bunu “dünyevi siyasetin bir aracı haline getirmek” işin en kötüsü olur.
Fizikle din arasındaki ilişki neyse iktisat ile din arasındaki ilişki de odur.

Uygulamanın çelişkileri mi?
Chavez’e mal edilen “hem Katolik hem de sosyalistim” sözü: Fidel Castro’nun geçmiş yıllarda Küba’yı ziyaret eden Papa’nın önünde eğilmesi yukarıda vardığım sonuçlara ters düşmez. Bizimkiler de “hem Müslümanız hem de iktisadın kurallarını yerine getiririz” demeliler.
1990 öncesinde farklı ideolojiler dünyayı farklı bloklara ayırmışlardı. Bugün artık farklı ideolojiler de, sistemler de ve tabii ki dinler de tek bir “dünya ekonomisi” çatısı altında bütünleşmişlerdir.
Batı’da, Asya’da, Güney Amerika’da bölgesel işbirliği hareketlerinin bulunması bu ülkeleri “dünya ekonomisinden soyutlamıyor”; aksine her bölge diğerlerine, “daha da bağımlı hale geliyor”. Ekonomilerin işleyişi bunu zorunlu kılıyor.
Bütün bunlar iktisadın kurallarının, “karşılıklı çıkarlar ve denge” yaklaşımlarının sonucudur. Dünyadaki paylaşım (bölüşüm) sorunları bunun bir parçası olsa bile. Üstelik dini ekonomide bir araç olarak kullananlar, “küresel paylaşım bozukluklarını da körükleyen az gelişmiş ülkelerdir.”
Buna karşın Çipras’ın Yunanistan’da Ortodoks Kilisesi’ne mesafe koyması bizim gibi ülkeler için de bir örnek niteliğindedir: Özellikle din ile demokrasinin ayrılması açısından.
Adamı Yunan halkı seçmiş, ne diye gidip Patrik’ten icazet alsın; Çipras’a onayı halk zaten vermiş.
Ve son söz; demokrasi ve laikliğin en önemli ön koşulu iktisadın “dinden ayrı ve bağımsız” olduğunun kabulüdür.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları