Molotof ve Kokteyli

25 Şubat 2015 Çarşamba

132 maddelik İç Güvenlik Paketi’nin TBMM’de görüşülmeye başlanması ile birlikte “Molotof” sözcüğü AKP sözcülerinin dilinden düşmez oldu. TBMM’de temsil edilen muhalefet partileri ile parlamento dışı muhalefet Başbakan tarafından “Molotofçu” ilan edildi.
Bilindiği gibi Vyaçeslav Molotov (1890-1986) Rusya’daki 1917 Büyük Ekim Devrimi’nin önde gelen kişiliklerinden biridir; II. Dünya Savaşı sırasında Stalin ile birlikte görev yapmış olan Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı’dır. Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop ile Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nı imzalamıştır. 1920’lerde Stalin ile beraber hızla yükselmiş, 1950’lerde Nikita Kruşçev’in yükselişiyle birlikte siyasetten çekilmek zorunda kalmıştır.
Cam şişe içerisinde az miktarda sülfürik asit, benzin ve parafin karıştırılarak hazırlanan ve fitil ile yakılan “Molotofkokteyli” tarihte ilk kez İspanya İç Savaşı sırasında Milliyetçi kuvvetler tarafından Sovyet T-26 tanklarına karşı kullanılmıştır. Molotof adı ise ilk kez 1939 yılındaki Kış Savaşı sırasında Finler tarafından Finlandiya’nın bölünmesinde büyük rol oynayan Vyaçeslav Molotov’u aşağılama amacıyla konulmuş, Finler tarafından Sovyetler Birliği Kızılordu askerlerine ve Sovyet tanklarına karşı kullanılmıştır. 1941’den sonra da II. Dünya Savaşı boyunca Almanya, Finlandiya, İtalya, Birleşik Krallık, Polonya, Amerikan ve Sovyet güçleri tarafından kullanılmıştır.

***

Molotofkokteyli bulundurmak, taşımak, kullanmak dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de suçtur. TBMM Silah Tasarısı Alt Komisyonu tarafından Haziran 2013’te silah sayılarak kullanana 8 ila 12 yıl hapis cezası öngörülmüştür.
Ne var ki iktidar sanki yasalarımızda Molotof kokteylini suç sayan maddeler (Örneğin, Türk Ceza Yasası Madde 6) yokmuşçasına bir algı operasyonu yürütmekte, kamuoyunun dikkatini “Molotofkokteyli”, “bonzai” ve “yüzü maskeli göstericiler” konuları üzerinde yoğunlaştırarak pakette yer alan ve yönetimin diktatörleşmesine meşruiyet kazandıracak olan faşist maddeleri gözlerden uzak tutmayı amaçlamaktadır.
İç Güvenlik Tasarısı uluslararası insan hakları hukuku ve standartlarıyla uyumlu değildir.
Yasalaşması halinde keyfi gözaltı, polisin ateşli silahları ölçüsüz kullanımı ve siyasi kovuşturmalarda artış yaşanacaktır.
İçerdiği taslak hükümler, “Birleşmiş Milletler Kolluk Güçleri Görevlileri Tarafından Kuvvet ve Ateşli Silah Kullanılması Hakkında Temel İlkeler” de yer alan uluslararası standartlarla ters düşmektedir.
Savcı kararı olmaksızın polise gözaltı yetkisi veren muğlak hükümler ile savcıların bağımsızlığını ve görevlerini müdahale olmaksızın yerine getirebilme yükümlülüğünü yıpratan maddeler içermektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Halkın Demokrasi Partisi ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu iktidarla masaya oturup her üç konu üzerinde uzlaşma sağlanabileceğini açıklamışlar, fakat iktidar oralı olmamıştır.
Dediğimiz gibi amaç başkadır çünkü.

***

İç Güvenlik Paketi’ne ilişkin tartışmalar kamuoyunda AKP açısından olumsuz bir rüzgâr esmesine yol açmıştır. Toplum, ülkenin göz göre göre diktatörlüğe doğru yol almasını içine sindirmeyeceğinin işaretlerini vermiştir.
Yalnızca bu ülkenin muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşları, aydınları, yazarları, sanatçıları değil, uluslararası medya ve kanaat önderleri de bu gidişe karşıdırlar.
İktidar, konuyu gündemden düşürmek için meşru veya gayrimeşru yollara, yöntemlere başvurmaya kararlıdır. Bu açıdan bakıldığında Süleyman Şah operasyonu da başvurulan yollardan biridir. İktidar şimdi bu kaçış operasyonunu “zafer” olarak parlatmak gayreti içindedir.
Yandaş medya bu “trişkadan zaferi” günlerdir manşetlerden düşürmemektedir. Dünkü muhtarlar toplantısında Cumhurbaşkanı da bu koroya katılmıştır.
Fakat ne yapsalar, ne etseler başlayan düşüş sürecini engellemeyeceklerdir.
Göreceğiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları