Çok mu Karışık?

25 Şubat 2015 Çarşamba

Hükümetin ya da ortada bir askeri harekât söz konusu olduğuna göre Başkomutan’ın sevk ve idaresinde yapılan Süleyman Şah Türbesi’nin nakli olayı pek karışıktır. IŞİD denilen, kendine “İslam Devleti” adını takmış terör örgütünün açık tehdidi altında olduğu belirtilen türbedeki askerlerin Türkiye’ye getirilmeleri neresinden baksanız olumlu bir iştir. Sevinebiliriz; Musul Başkonsolosluğu personelinin çektiklerini ve belki daha fazlasını yaşamadılar. Musul olayında “terk etmeyin” emrinin sonuçlarını biliyoruz. Nihayet kimilerine göre başarılı bir MİT operasyonu ile, kimilerine göre ise takas yöntemiyle kurtarıldı konsolosluk personeli.

***

Tartıştığımız konu da zaten bu değil. Herkes “Eğer Süleyman Şah Türbesi vatan toprağı ise nasıl ettiniz de terk ettiniz?” diye soruyor. İkinci soru; “1921 tarihli bir anlaşma gereği Türkiye toprağı sayılan türbeyi hangi uluslararası hukuk kuralına göre bir başka yere naklettiniz?” sorusudur. Her iki soru da mantıklı yanıtlar bekliyor. Üstelik her ikisinin de hem uluslararası hukuk, hem iç hukukumuz açısından yaptırımları olduğu da söyleniyor. Bu sorulara yanıt verebilmek için bir uzman görüşüne ihtiyaç var. İşte o uzmanlardan birisi Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk kürsüsünde öğretim üyesi Mehmet Karlı. Radikal internet sitesinde yayımlanan söyleşide şöyle diyor:

***

“Boşalttığımız ve imha ettiğimiz Süleyman Şah Türbesi fiilen elimizden çıkmış olsa da hukuken halen Türkiye Cumhuriyeti toprağıdır. Suriye Eşmesi ise fiilen elimizdedir ama halen Suriye toprağıdır ve Türkiye orada işgalci durumuna düşmüştür.” Açık ve net konuşuyor Mehmet Karlı. Demek ki bir vatan toprağı terk edilmiştir. İkincisi Suriye’ye ait bir bölge de işgal edilmiştir. Bu durumun nasıl açıklanacağını bilmiyoruz. Hiç kuşkusuz Dışişleri’nin de uzman hukukçuları vardır ve kendilerinden istenen “şu minareyi şu kılıfa uyduruverin” direktifinin gereğini yerine getireceklerdir...

***

Ama benim aklıma takılan soru başka. Tamam, Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu toprak parçası Türk toprağıdır da bir yurt parçası mıdır? Bu soruya olumlu bir yanıt veremiyor, aradığım yerlerde de bulamıyorum. Orası “yurt” kavramı ile açıklanabilecek bir yer değil. Çünkü yurt, görev yapılan bir yer değil, yaşanan yere verilen, diliyle, kültürüyle yaşanan yerleri anlatan bir kavramdır. Yurt sözcüğünün özü bunu anlatır. Elçilikler, konsolosluklar da dokunulmazlıkları, masuniyetleri olan temsil ettikleri ülkelere ait araziler, binalar, müştemilatlardır ama yurt değildirler, yalnızca yurtdışında görev yapılan yerlerdir. Yurt taşınabilir bir şey değil, ama örneğin Almanya başkentini Bonn’dan Berlin’e taşıdığı zaman sizin büyükelçiliğiniz de taşınmak durumundadır.

***

Demek ki yurt başka bir şeydir. Aynı şekilde yurt sözcüğünden türetilmiş “yurtsever, yurtseverlik” de öyle kavramlardır ve günümüzde önemleri gittikçe artmaktadır. Kimi arkadaşlar her ne kadar “Yurtseverlik eşittir milliyetçilik” türünden kestirme formüllerle kafalarındaki sorunları çözüyorlarsa da işin aslı öyle değildir. Bir zamanlar, uluslaşma dönemlerinde olumlu anlamlar yüklenebilen milliyetçilik, günümüzde bir ucu faşizme uzanan, diğer ucu ümmetçilikle bağlanan gerici bir ideolojidir. Milliyetçilik yurtseverliğin tersine sınıf farklılıklarını, çelişkilerini örtmeye, herkesi; zengini, yoksulu, işçiyi, sermayedarı millet ya da ümmet adı altında birleştirmeye ve asimile etmeye yarar. Yurtseverlik daha çok halkın, işçi, emekçi sınıfların yurt sevgilerini, bağımsızlık düşkünlüklerini, emperyalizmle kavgalarını ve bu nedenle öteki ülkelerde kendileri gibi olanlarla dayanışmalarını, ortak sömürü karşıtlıklarını içerir. Sermaye sınıfları milliyetçiliği tercih ederler; yurtseverlikleri ise sermayenin sınır tanımaz karakterinde eriyiverir.

***

Bu nedenlerle arkadaşların, yurtseverleri “terk edilmiş Süleyman Şah Türbesi’ni, yeni yeri Suriye Eşmesi’ni de sevecek misin?” diye sıkıştırmaları, “kendilerine milliyetçi denmesin diye ‘yurtsever’ terimini kalkan edinenler şimdi ne yapacak? Yurt toprağı ise yurt toprağı; ister sınırların içinde olsun ister dışında, yurtseversen orayı da seveceksin” demeleri şaka değilse başka bir şeydir. Takılıp kalmıyoruz kuşkusuz; milliyetçiliğin her iki türünde; faşizmde ya da ümmetçilikte özgürlük yoktur. Bizim cenahta tartışma özgürlüğü esastır. Esastır da atış hepten serbest midir onu bilemedim...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları