Hikmet Çetinkaya

Önce Ağlamasını Öğren!..

26 Şubat 2015 Perşembe

Yağan karı, soğuğu, yağmuru, fırtınayı, lodosu... Baskıyı, şiddeti, işkenceyi...
Zalimliği acıdan daha iyi biliyoruz, acıysa güzellikten daha iyi, sevinci, aşkı daha iyi...
Sun Axelson’ın “zorbaların geçit töreni”nden...
Masmavi bir gökyüzünün altında yürürken, karlar erimişken, acılar, kırımlar bitmemişken!
Hayata sımsıkı sarılmak varken!
85 yıldır bizim toprağımız olan Süleyman Şah Türbesi’ni bekleyen Mehmet’ler kurtarılırken, kutsal emanetler alınıp türbe bombalanırken...
Belki o gece yıldızlar kavşağında zorbalığın resmini çiziyordu kimileri, kendi siyasal çıkarları için.
Sözüm siyasilere, siyaseti din sarmalında kucaklamak isteyen, laik sistemi çiğnemek isteyenlere!
Demokrasi ve özgürlükleri çiğneyenlere...
Astsubay Halit Avcı’yı vuran, ölümüne yol açan, şehit mertebesine taşıyan o tanklardan hangisiydi, diye düşünürken “tabut” askeri eğitim uçaklarından ikisi daha düşmüş, dört subay pilotumuz şehit olmuştu.
Ben dün sabah Malatya’da ay yıldızlı bayrağımıza sarılı dört şehidimizi uğurlama törenini izliyordum televizyonlarda...
Gözlerim yaşardı, içim acıdı, başım döndü koltukta çayımı yudumlarken.
Gene bir kadın engeli aşıp koşarak tabutlardan birinin başına geldi ve öpmeye başladı...
O anda bir şiirden iki dize geldi aklıma:
Bakışının başkalarına ulaşması için önce senin içinden geçmesi gerekir!”

***

Askerimiz Süleyman Şah Türbesi’ne girerken IŞİD’i de bilgilendirmiş...
Yahu IŞİD dediğin bir köktendinci, kelle avcısı bir terör örgütü değil mi?
PYD desteğinde yapıyorsun, sandukaları Suriye’nin PYD’nin kantonunda sınırımızın 200 metre ötesine taşıyorsun...
Rojavalı Bozan Osman’ın kendisinin olduğunu öne sürdüğü tarlaya, dozerleri inşaat için sokuyorsun, gönderi dikip Türk bayrağını çekiyorsun!
Şairin dizelerinde gebe olmalı her şey, evirmeden, çevirmeden, kıvırmadan, mertçe.
Onun için dosdoğru geçmelisin her şeyin içinden, başka yolu yok...
Belli ki yaşama ara sokaklardan varılmaz; korkunç ara sokaklardan geçilmez...
Korkunç acı çektirir insana bu!
Bunu bilen çok!
Sen asıl onları bulmaya bakacaksın, dürüstlüğü elden bırakmayıp, her şeyi açık açık anlatacaksın...
Ve sen sonra bir çığlık olacaksınhalkın ekmekten ellerinde inançla ekmeklerini” taşıdığı günleri anımsayacağız.
Açlığı, tokluğu bileceğiz...
Umudu ve umutsuzluğu...
O ağır ve acılı elleri!
Binlerce yıllık kayaların ağırlığında, buğday başaklarının izlerini taşıyan uzun yolculukları.
Yakın tarihimizi, mezarsız ölülerimizi, faili belli faili meçhul cinayetleri, asit kuyularını...
Sınır boylarında şehit düşen Mehmet’lerimizi, şarapnel parçasıyla ölen çocuklarımızı, mayınlı topraklarımızı, derin vadilerde can veren gençlerimizi...
Daha dün üç genç “poşu” taktıkları için gözaltına alınıp tutuklanmışlardı.
Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül, birkaç yıl önce 25 ay yine “poşu yüzünden” hapis yatmıştı.

***

Tehdit ve gizemlerin sisi içinde yaşamak, her sabah “günaydın” diyemeden ölümlerle karşılaşmak...
Hayat bu mu sizce?
Bir bulut, bir esinti içinde yaşarken, kendi yalnızlığımızı örüyoruz...
Bir okyanus sevecenliğinin tersyüz olduğu coğrafya, kan gölü...
Emperyalizmin kolları!
Libya, Suriye, Irak, Afganistan...
Çaldığım gerçeklik beni geri çağırırken, rüzgârda dalgalanan uçuk renkli çamaşırlar gibi sözcükler duyuyorum...
Hoşuma gidiyor benim!
Sun Axelson’un dizelerinde kendimi aramaya başlıyorum yeniden:
Maria, bana ağlamasını öğretti/ Sevgiyi çocuklardan öğrendim-duyguyu da onlardan öğrendim.”
Hayat, duygu, aşk, sevgi kavramlarından yoksun kalırsak, Despina anlamayı, Kyrie yürümesini, Kosta görmesini, Maria ağlamasını öğretir bana, size, hepimize!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları