Meriç Velidedeoğlu

Çöküş

27 Şubat 2015 Cuma

“12” yıllık “AKP” iktidarında, ülkemizin “alt-üst” edildiğini -“TSK” da içinde olmak üzere tüm anayasal kurumların
özellikle de “yargı” erkinin “tahrip edildiği”ni dile getirdi “E. Kur. Alb. Cenk Dalkanat”, “125. Sessiz Çığlık” eyleminde (21.2.2015)
“AKP Hukuku”nun dolaysıyla “AKP Yargısı”nın, “kumpas” davalarından biri olan “Balyoz Davası”nın, “16 Şubat”ta verilen bilirkişi raporuyla çöktüğünü yürekten seslenerek bildirdi “Komutan Dalkanat”.
Bu davanın yargılama sürecinde mahkemeye sunulup da kabul edilmeyen -aynı içerikteki- kaçıncı “rapor”du bu?
Ülkemizin saygın bilim insanlarınca ya da uluslararası kurumlarca verilen onca “rapor”la “Balyoz Davası” zaten çöküyordu, tam bir “çadır tiyatrosu”na dönen “Silivri” duruşmalarının her birinde.
Yalnızca “Balyoz”da değil, tüm “kumpas davaları”nın duruşmaları da böyleydi ve bir “guguk devleti”ne dönüştürülen ülkeye yaraşan maskaralıklardı bunlar... Aslında bu davalar yalnızca duruşmalarda değil daha “kovuşturma, soruşturma” sürecinde bile çökmeye başlamıştı; “Alb. Mustafa Dönmez”in evi görevlilerce aranırken, “sırma tören takımlarının -özellikle de-” “kılıcı”nın alınmasına karşın, tutanağa yazılmaması dolaysıyla “M. Dönmez”in duruşmalarda “hiç olmazsa kılıcımı verin!” diye yürekten haykırması bilmem ki anımsanır mı?
“2010” yılının “22 Şubat”ında, sabaha karşı “TSK”nın oramiral ve orgeneraliyle başlayıp her rütbeden subayının evlerinden alınarak adliyeye getirildiğinde, henüz daha “sorgulanmamış” olan bu komutanlar, “TV”lerdeki alt yazılarda tutuklandıklarını okuyorlardı...
Ya da, “savcı”nın büyük bir iççekişle başını da sallayarak -1960’ta henüz doğmamış ya da “üç” yaşlarında olan subaylar-“sen 27 Mayıs’ı bilir misin?” gibi sorularıyla sorgulanıyorlardı...
“İddianame”ye gelince, bunun -polislerce- çalakalem yazıldığı, insanı dehşete düşürecek çok büyük hatalar içerdiği hep dile getirildi; “Balyoz”un “6 Mayıs 2011” duruşmasındaysa, “Savunman Şule N. Erol”, “Yargıç Üründüye “siz bu iddianameyi okudunuz mu”, diye sormak zorunda kalması yargıcı çok güç bir duruma düşürmüştü; inanın yanıtlanması çok zor soruydu bu; çünkü davanın başlayalı “dört buçuk ay” olmuştu; bu süreçte hem “1000” sayfalık “iddianame” okunacak, hem yaklaşık “yüz bin” sayfa tutan “183 Ek Klasör”... Ayrıca da yargılama sürdürülecek... Gün “48” değil, “72” saat olsa bile bu süreç yetmezdi; insan yalnızca bu durumun bile bu davanın çökmesi için yeterli olduğunu düşünmeden edemiyor.
Yazının başında sözü edilen “125. Sessiz Çığlık” eylemindeki basın açıklamasından sonra “E. Korg. Hayri Güner” de, bilirkişi raporuyla ilgili kapsamlı ve sistematik önemli bir değerlendirme yaptı.
Gerek bu iki konuşmacının gerekse ötekilerin, dahası bu eylemdeki konuşmacıların en başta vurguladıkları konu, “adalet” dağıtmakla görevli kuruluşların “adalet”i hiç çekinmeden -şu veyabu nedenle-“çiğnemeleri”...
Bunun ardından en çok dile getirilen de “TSK” içindeki, “işbirlikçiler” olarak sözü edilenlerdir; “E. Korg. H. Güner” de bunlara değindiğinde, “E. Tüma. Semih Çetin”in “Bir İhanetin Öyküsü” adlı kitabında ayrıntılı olarak anlatılan “Gölcük”teki komutanlık binasında yapılan aramayı anımsadım; “Savcı F. Seçen”, girdiği her odanın tabanına şöyle bir bakarak dolaşmakta, arayacağı son odaya girer girmez de aradığının yer karoları altında olduğunu söyleyince pek şaşıran “Komutan Çetin”; “Bu karolar kalkıyor mu?” diye sorar; “evet” yanıtı Savcı’dan gelir, ayrıca karoları kaldırmak için “gerekli aparatı da” getirdiklerini bildirir; komutanı kadar şaşırmayan görevli “Albay” da gerektiğinde kaldırıldığını söyleyince -meraklanacak bir durum yok diye- rahatlar “Tüma. Çetin”; ne var ki karolar kaldırılınca ortaya çıkan paketleri “Savcı Seçen” bir bir çıkarır; odadaki görevliler rahattırlar; “Komutan Çetin” hiçbirinin kendisi gibi şaşırmadığının ayrımına varsa da, paketin içinde -yaşamlarını alt-üst edecek- o “sahte dijital belgeler”in “içimizdeki ‘hainler’ tarafından konulmuş olabileceğinin o an, aklına bile gelmediğini” kitabında dile getirir...
Ülkemizin pek çok yerinde aynı gün ve yanı saatte yapılan “sessiz çığlık” eylemlerindeki konuşmalarda, “TSK” ile ilgili bu “işbirlikçiler” konusu sık sık dile getirilip “TSK’nın bunlardan temizlenmesi” istenmektedir...
NOT: 24 Şubat günü “Hıfzı Veldet Velidedeoğlu”nun, “23.” ölüm yıldönümünü telefon ve fakslarla paylaşan dostlara teşekkür ederim; ayrıca “50 yıl” yazı yazdığı gazetesinin anmamasına da üzülmemelerini “Çorum Haber”in bütün bir sayfasını “Hıfzı Veldet Hoca”ya ayırdığını bildirir, “Çorum Haber”e de teşekkürlerimi sunarım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları