Celal Başlangıç

AKP'nin işi şimdi daha zor

28 Şubat 2015 Cumartesi

Dolmabahçe’deki Başbakanlık ofisinin duvarlarında Öcalan’ın sözleri yankılanıyor:

“PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum.”

Evet, Öcalan’ın bu daveti Başbakanlık ofisinde, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın, AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu’nun bulunduğu salonda HDP heyeti tarafından dile getiriliyor.

Yani devletin, hükümetin, hatta AKP’nin Meclis grubu temsilcisinin de önünde...

Türkiye’de bir iktidarın; bir anlamda Kürt siyasal hareketiyle, başka bir anlamda da İmralı’yı da Kandil’i de içine alan bir çerçevede açıklama yapması “tarihsel” bir ilk.

 

Silah bırakma havası yok

Ancak çözüm sürecine ilişkin olarak hükümetle HDP’nin üzerinde anlaştıklarını açıkladıkları sürece ilişkin 10 maddelik “kararlar”dan sonra “Kürtler AKP ile anlaştı, demokrasiyi sattı” demek çok acele ve ayrıntılara dikkat edilmeden yapılmış bir değerlendirme olarak görülüyor.

Çünkü bu ortak açıklamadan sonra Kürt siyasal hareketinde hiç de öyle “PKK kongreyi toplayacak, silah bırakma kararı alacak” havası yok.

Görünen o ki, ortak açıklama PKK’den önce AKP’nin önüne yeni “ev ödevleri” koyuyor.

Bu “ev ödevleri”nin neler olduğunu anlamak için 29 Kasım 2014’te HDP heyetinin İmralı dönüşü yaptığı açıklamaya bakmak gerekiyor.

O görüşmede Öcalan hükümete verdiği ve dünkü açıklamaya kaynaklık eden “Barış ve Demokratik Müzakere Süreci Taslağı”nı açıklıyor.

Bu noktada Habur’dan giriş sürecine, “Kandil’e çekilme” çağrısına ilişkin bir de “özeleştiri” yapıyor Öcalan.

Heyet de bu özeleştiriyi “Sayın Öcalan, yasal güvence sağlanmadan yaptığı bu çağrılarında yanılgılı olduğunu ve bu yanılgısından dolayı tüm Türkiye halklarına özeleştiri verdiğini belirtmiştir” sözleriyle açıklıyor.

 

Açıklamadaki şart

Zaten dünkü açıklamada, Öcalan’ın PKK’ye olağanüstü kongre çağrısı yapan sözlerinin başında bir de şart vardır:

“Asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum...”

Demek ki öncelikle “Asgari müştereğin sağlandığı ilkeler” gerekiyor.

İkincisi, işte bu yüzden Öcalan’ın çağrısında “Hemen silahlı mücadeleyi bırakmak için olağanüstü kongre yapın” demiyor.

 

Seçim öncesi ödev

Üçüncüsü, “bahar ayları” belirlemesi işte hükümetin yapacağı “ev ödevleri” için verilen süre...

Yani “yaz aylarına kalmadan”, yani “7 Haziran seçiminden önce”.

29 Kasım’da İmralı’ya giden HDP heyetinin o tarihte yaptığı açıklamada da bu durum açıkça belirtilmişti:

“Sürecin bundan sonraki tüm aşamalarında, demokratik çözümün yasal güvencelerinin oluşturulmasının elzem olduğu ve bu güvenceler sağlanmadan nihai barış ve demokrasi hedefine varmanın mümkün olmadığı, Sayın Öcalan tarafından net, ısrarlı ve kararlı bir şekilde vurgulanmıştır.”

İşte burada sözü edilen “yasal güvence” de hükümetin seçime kadar yapması gereken “ev ödevleri”nden biri olarak ortada duruyor.

Öcalan’ın hükümete verdiği taslakta, silahların bırakılması sürecindeki “tahkim edilmiş ateşkes”i denetleyecek bir “İzleme Kurulu”nun da şart koşulduğunu unutmamak gerekiyor.

Ancak, dün yapılan açıklamada görünen o ki İmralı da, Kandil de, HDP de başından beri aynı yerde duruyor.

 

İki hükümet var

Ama hükümet için aynı şeyi söylemek söz konusu değil. Çünkü şu anda ortada iki hükümet var gibi görünüyor.

Birincisi, dün HDP ile Dolmabahçe’de ortak açıklama yapan hükümet.

İkincisi de İç Güvenlik Paketi’ni TBMM’ye getirip büyük bir telaşla, hatta muhalefet milletvekillerini döve döve geçirmeye çalışan öbür hükümet...

İşte bu ikinci hükümetle barış sürecini işletmek çok zor.

Ama, dünkü tarihsel sürecin önemi artık PKK ile yapılan görüşmelerde “diyalog” aşamasından “müzakere” aşamasına geçilmiş olmasındadır.

Fakat, hükümetin “ev ödevi”ni yapmadan, hele hele bu Türkiye’yi tamamen “polis devleti”ne dönüştürecek “İç Güvenlik Paketi” ısrarından vazgeçmeden PKK’nin bir olağanüstü kongre toplayıp “silahlara veda” kararı almasını beklemek ham hayal olur.

Zaten hükümetin İç Güvenlik Paketi’nde aceleciliğine bakınca, “müzakere masası”na bir koz yetiştirme telaşı da okunabilir; ama hükümet masaya yetiştiremeden, topluca “Kürt Özgürlük Hareketi”nin bastırmasıyla açıklama yapmak zorunda kaldı.

Belli ki yalnız AKP değil, HDP de seçime çatışmasız bir ortamda gitmek istiyor.

Bu aşamada “barış” konusunda Kürt cenahından güçlü bir sıkıştırmaya AKP’nin yanıt vermekten başka çaresi kalmadığı görünüyor.

 

Masa resmen kuruldu

Bir yandan AKP hükümet olarak Kürtlerle barış masasına otururken diğer yandan Erdoğan’ın “Türk tipi başkanlık” peşinde koşması da pek bir arada olacak unsurlar gibi görünmüyor.

Ancak dünkü açıklama artık “müzakere masası”nın resmen kurulduğunun ilanıdır.

Bundan sonra AKP’nin Türkiye’yi Ortadoğu ülkelerindeki diktatörlüklere çevirme teşebbüsleri artık daha da güçleşmiştir.

“Fiyatlarımız pazarlığa tabidir” durumunda olduğu gibi, bundan sonra Türkiye’nin barışı da, özgürlükleri de “müzakereye tabidir”.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları