Riyakâr Muhafazakârlığın Deşifresi: ‘Paramparça’

05 Mart 2015 Perşembe

Şu ara dizilerde hayli revaçtaki muhafazakâr “fonlama ve tonlama”ya hiç ayak uydurma tasası olmayan “Paramparça”, belki aykırı ya da protest sayılamayacak ama rahatlıkla “arıza” denilebilecek bir dizi. Özellikle de en ilgiye değer karakterleri itibarıyla…

Star’da izlediğimiz yapım, doğumda ebeveynlerinin de haberi olmadan karışmış iki kız çocuğunun ergen aşamada gerçek aileleriyle karşılaşmalarının hikâyesi. Bu doğrultuda dizi, biri yoksul diğeri zengin olan iki ailede fiziksel ve ruhsal parçalanmalarla başladı. Ancak gördük ki öncesinde de her şey her iki ailede sevgi, mutluluk, huzur bağlamında zaten “paramparça”dır.

“Paramparça”, zenginiyle de, yoksuluyla da “mutlu aile” tablosunun bir serap, “aileyle mutluluk” düşüncesinin de mevcut toplumsal ve ekonomik koşullarda hayal olduğunu işaret eden bir dizi.

Bundan öte, istisnasız her iki dünyada da insanların hayata tutunma yolunda geliştirdikleri en belirgin stratejinin “riya”, yani ikiyüzlülük olduğunu yer yer kara mizah eşliğinde kaydeden bir dizi…

Kenar mahalledeki yoksul evimizin annesi Gülseren (Nurgül Yeşilçay) ile Boğaz’daki malikânemizin zengin babası Cihan (Erkan Petekkaya) arasında aşk ateşi tutuşturularak yol almak hedeflense de kanımca diziyi bu kadar ilgiye değer kılan, yan rollerde izlediğimiz bazı karakterler… 

Mesela yoksul hanemizde bir nemrutluk abidesi, bir yalan makinesi ve bir riya kumkuması olarak karşımıza çıkan görümce Keriman (Nursel Köse). Ve onun zengin ailemizde karşı cinsten “ayna yansısı” denilebilecek, Cihan’ın kumarbaz, asalak ve aynı ölçüde riyakâr babası Rahmi (Civan Canova). Her iki karakter de büyük bir ilgi ve sempatiyle izleniyorlar.

Aynı şekilde, bencil hırslarına araç kılarak kendisinden illallah ettirdiği “yanlış” kızı Cansu’yu (Leyla Tanlar), bir bakıma “hık demiş burnundan düşmüş” gibi resmedilen “gerçek” kızı Hazal’la (Alina Boz) “takas” etmeye çok isteksiz de olmadığı söylenebilecek zengin-kibirli annemiz Dilara (Ebru Özkan). O da seyrine doyum olmaz bir kötücül karakter.

Ama diziyi asıl uçuran, ortalıkta bir “küçük Hürrem” gibi dolaşan Hazal!.. O, dizinin adeta “pivot” oyuncusu.

Yoksul büyümüş ve ancak zenginlikle insan olunacağına ikna olmuş Hazal, iyicil yanları bir hayli kabuk bağlamış bir çocuk. Şimdi başına talih kuşu gibi konmuş zenginliğin nimetlerinden herkesten, özellikle de bir “kuvöz karışıklığı”ndan çıkan kardeşi Cansu’dan daha fazla yararlanma yolunda hırslı. Bugüne dek yaşadığı fakir ve sefil hayata, özellikle de onu (istemeden) yoksulluğa mahkûm kılmış “yanlış” annesi Gülseren’e karşı da hınçlı.

Dizide “iyiler”den çok bu “kötü” karakterler izleniyor diye düşünüyorum. En “steril” ve bu “kötü ruhlu” akış içerisinde biraz geriye düşmüş karakter de bahtsız ve çaresiz bir iyilik yumağı olarak izlediğimiz fakir anne Gülseren. Onun tek avantajı, Nurgül Yeşilçay marifetiyle karşımıza geliyor olması denilebilir.

Daha söylenecekler var, ama toparlayalım: “Paramparça”, aileye, topluma, insana-insanlığa dair bir parçalanmışlık hikâyesi. Her yerde riya var diyen bir hikâye. Kötücüllüğü sevimli kılan, seyri oradan devşiren bir hikâye…

Ve gelin görün ki bu haliyle bize “aile terbiyesi” vermeye çalışan dizilerin de; tarih şuurumuzu yükseltmeye çalışan neo-Osmanlıcı kurguların da; devlet ve statüko yüceltisi yapan maço-faşist vurgulu hikâyelerin de; dinbazlığa yatan “hidayetçi” işlerin de üzerinde bir izlenme oranına sahip.

Hay Allah iyiliğini versin şu bizim riyakâr muhafazakârlığımızın!..
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları