Balyoz’da Olan Bir Daha Olmasın!

06 Mart 2015 Cuma

Mehmet Baransu’nun tutuklanması üzerine TBB, TGC ve Basın Konseyi birer bildiri yayımladılar.
Bildirilerde Baransu’nun tutuklanması, kelepçelenmesi eleştiriliyor, hakkında açılan davanın basın özgürlüğüne indirilmiş bir darbe olduğu belirtiliyordu.
Sözü edilen kuruluşları duyarlılıkları dolayısıyla içtenlikle kutlarım. Onların bu duyarlılıklarına destek olmak bir demokrasi görevidir.
Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, TCK’nin Devletin Güvenliği’ne İlişkin Belgeler ve Devletin Güvenliğine İlişkin Bilgileri Temin Etme başlıklarını taşıyan 326 ve 327. maddelerinin uygulanmasıyla ilgili olarak, bu belgelerin aktif bir şekilde bulunduğu yerden alındığına ilişkin delil bulunamamışsa ya da gazeteci bunu başka birini hukuka aykırı bir şekilde kullandığı yerden almaya ikna etmemişse bu belgeye sahip olduğu için asla cezalandırılamayacağını belirtiyor.
Benim şu anda değineceğim hususların başında tutuklama geliyor.
Mehmet Baransu olayında tutuklanma için öngörülen koşullar yerine gelmiş değildir. Ayrıca, kaçma olasılığı olmayan gazetecinin kelepçelenmesi de anlamsızdır .

***

Polisin, kelepçeleme, yargının da tutuklama konusundaki büyük iştiyakı göz önünde bulundurunca, bu tür uygulamaların önlenmesinin ancak yasal düzenleme ile sağlanabileceğini düşünüyorum.
Burada başka bir ince nokta daha var:
Şimdi kimileri, Mehmet Baransu’nun da kaç tane masum insanın kelepçelenmesine yıllarca tutuklu olarak içeride kalmasına neden olduğunu söyleyebilir; Baransu’nun faaliyetlerinin gazetecilik olarak nitelenemeyeceğini ileri sürebilirler.
Mehmet Baransu’nun gazetecilik anlayışı bana da çok aykırı geliyor. Bunu yadsıyamam. Nitekim TGC de yayımladığı bildiride “Mehmet Baransu’nun geçmişteki çalışmaları Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi’ne göre tartışmalı olsa da” diyerek aynı konudaki çekincesini açıklıkla dile getiriyor.
Öte yandan Türkiye Barolar Birliği Başka-nı Metin Feyzioğlu şu sözlerle Baransu’nun gazeteciliği konusundaki düşüncelerini dile getiriyor:
“..Mehmet Baransu’nun yaptığı gazeteciliği ahlaki bakımdan sonuna kadar yanlış bulmama, gazetecilikten ziyade tetikçi gibi davrandığını her platformda söyleyen biri olmama rağmen,...”

***

TGC de, Metin Feyzioğlu da ileri sürdükleri tereddütlere rağmen Baransu’nun ve basının haklarını savunmadaki tereddütsüz tavırlarında haklıdırlar.
Unutmayalım ki, yasa yalnızca çalışmalarıyla, davranışlarıyla, mensubu bulunduğu meslek kuruluşuna veya topluma onur kazandıran gazetecileri korur, bu tanıma girmeyenleri korumaz diye bir hüküm yoktur.
Ağır sonuçlar doğurmuş, kimilerinin yaşamına mal olmuş müfterilik faaliyeti gazetecilikten sayılmaz demeye kalkmak da çok tehlikelidir.
Gazetecinin gazeteciliğine karar verirken yasa ve tüzüklerden kaynaklanan tanımın yanı sıra bir de faaliyetin içeriğini öne sürmek tehlikeli sonuçlar doğurur.
Türkiye başta olmak üzere, birçok baskı ülkesinde, içeride olan gazeteciler için “onlar gazetecilikten yatmıyorlar ki” dendiğine az mı tanık olduk?
Bu tür tehlikeli uygulamalara meydan vermemek açısından hak ve özgürlükler ile ilgili maddelerin hak sahibi lehine yorum yapmak esas olmalıdır.
Bu açılardan, Mehmet Baransu konusundaki duyarlılıklara destek olmalıyız.
Bir daha Balyoz’dakine benzer hukuk rezaletlerine meydan vermemek gerek. Bu rezaletlerin odağında olan Mehmet Baransu’nun davasında dahi...
Bu arada, “esas hatalı ve suçlunun, iddiacılar değil, yargı heyeti” olduğunu söyleyen değerli okurum Yavuz Karahan’ın iletisini size aktarmazsam içimde ukde kalacak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları