İlhan Selçuk

Zalim ve Mazlum

09 Mart 2003 Pazar

PENCERE



Zalim ve Mazlum

Oktay Akbal köşesinde soruyor:

“Piyanist filmini gördünüz mü?”

Ve anlatıyor:

“Piyanist yalnız bir film değil... Bugüne yarına bir ders! Ünlü bir sanatçının savaş yıllarında çektikleri, hem kendi adına, hem ülkesi adına... Nazi İmparatorluğu yüzbinlerce Yahudiyi, geri kalmış ırktan saydığı insanları yok etmek için kurulan, yaratılan korkunç makine!.. Hem de bilim, kültür, teknoloji adına yok etmek, yakıp yıkmak!

Bush’un Amerika İmparatorluğu bugün yarın Bağdat’ı, tüm Irak’ı bir anda, belki bir gecede yıkıp yok edecek! Etmeye kalkacak...” (Cumhuriyet, 6 Mart 2003)

*

Akbal’ın vurguladığı piyanist Vladislav Szpilman!.. Hitler’in ordusu Polonya’ya girince Szpilman zulmün soluğunu duyumsar, Yahudi soykırımının içinde yaşar, gaz odalarında yok edilen soydaşlarının dramı benliğini sarar, yine de işbirlikçilere piyano çalarak yaşamını sürdürmeye çabalar...

‘Piyanist’ filminin yönetmeni Roman Polanski çocukken Nazi canavarlığını tanımış, annesi gaz odasında gözlerini yaşama kapamış bir Yahudi...

Nazi subaylarıyla klasik müzik arasında ilginç bir ilişki var...

Yakup Kadri ‘Panorama’ adlı romanında, kentleri bombalayıp insanları öldürürken Beethoven’i, Wagner’i dinleyen bir Nazi pilotundan söz açar...

Bu yolda çok oyun yazıldı, film çevrildi; Arthur Miller’in Orkestra’sı bunlardan biri...

*

‘Orkestra’ ünlü Auschwitz kampında kurulmuş; 13 Yahudi kadından oluşan grup başta canavar Doktor Mengele olmak üzere Nazilere konserler verecek, kurbanlar kasapları için çalacaklar...

Ama öte yandan da çalgıcılar orkestranın yapısında itişip kakışacaklar, birbirleriyle uğraşacaklar, yaşama savaşımında üstte kalmak için ellerinden geleni yapacaklar, gaz odasını boylamamak yolunda gözleri kararacak; çünkü zalimin mazlumlaşmasıyla mazlumun zalimleşmesi değişen koşullara bağlıdır.

Orkestra, Bursa Devlet Tiyatrosu’nda sahneye konuyor; Fania Fenelon’un anı kitabından uyarlanmış, çarpıcı bir oyun...

Şu sırada tam zamanı, çünkü Filistin’de yaşanan bir dramın sıcaklığını soluyoruz...

Mazlumlar nasıl oldu da zalimleştiler?..

Peki, hep böyle mi olacak?..

İnsan denen yaratık, mazlumla zalimi benliğinde birleştirmek zorunda mı kalacak?..

*

12 Mart faşizminin gençleri bir bir kurban ettiği 1972 yılında, Nadir Nadi’nin unutulmaz bir yazısı yayımlandı.

Sevgili Nadir Nadi diyor ki:

“Peter Weis’ın ‘Soruşturma’ adlı belgesel yapıtını okudum; savaş yılları boyunca Nazilerin Auschwitz toplama kampında işledikleri suçları gözler önüne seriyor.

Müthiş bir şey bu kitap...

Yazar kendinden bir sözcük bile uydurmamış, sadece 1965’te Frankfurt’ta görülen dava dosyasını ele almış, incelemiş, 11 tabloluk bir piyes çıkarmış ortaya...

Çünkü Avrupa’nın ve Amerika’nın birçok tiyatrolarında sahneye konan, radyolarında yayımlanan bu eser, bir sanatçının yaratma gücüne değil, doğrudan doğruya yaşam gerçeklerine dayanmaktadır.”

Peki yaşamın gerçekleri nedir?..

*

Kurbanlar özel odaya doldurulduktan sonra gaz yukardan tavandaki deliklerden veriliyor, ilk alta yayılıyor, sonra derece derece tavana kadar yükselerek tüm odayı kaplıyor ve her canlıyı boğuyor.

Ancak daha sonra kapıyı açanların gördükleri manzara dehşet verici...

Ölenler nasıl istifleniyorlar?..

En altta bebekler, çocuklar ve hastalar, onların üstünde kadınlar, en üstte de güçlü erkekler...

Nadir Nadi soruyor:

“Hayal gücümüzü zorlayarak bugünkü dünyamızı kocaman bir gaz odasına benzetemez miyiz?..” (21 Temmuz 1972)

Ve yazıyı ikinci bir soruyla bitiriyor:

“Birbirine kenetlenmiş cesetler arasında altta kalanların hepsi bebek, çocuk, hasta ve kadınlardan mı ibaretti?.. İçlerinde bir tane olsun onları ezmeyi gereksiz bulan güçlü erkek yok muydu ve tanıklar onu görmemiş olamazlar mıydı?..

Neden olmasın?..”

(9 Mart 2003 tarihli yazısı)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Patrikhanenin Sicili... 11 Haziran 2012
Mumcu'nun Saptamaları... 7 Haziran 2012

Günün Köşe Yazıları