Arzu Süzmen

Harajuku Modası: Bu neyin kafası?

13 Mart 2015 Cuma

Bir yolculuğa çıkmak iyi gelir insana, özellikle bazı zamanlarda.

Sırtıma çantamı atıp uzaklara vurduğum anda kendimi, başkalaşımın zilleri çalar. Kimileri kaçmak da der adına lakin farklı mekanlar, kokular, renkler, yemekler bambaşka dünyalara götürür insanı.

Yine öyle zamanlardan birinde ziller çaldı, yıllardır hayalini kurduğum Tokyo çağırmaktaydı. Çocukluğumun kahramanlarından Şeker kız Candy tuttu önce ellerimden, sonra Haruki Murakami 'imkansızın şarkısı'nı mırıldandı kulağıma. 'Lost in translation' filminde Scarlett Johansson'ın tek kelime anlamadan kaybolduğu Tokyo sokaklarındaki şaşkınlığı belirdi gözlerimin önünde. “Arzu, hadi gel” dedi Tokyo, dinledim onu ve vurdum kendimi yollara. Daha ilk adımda, Japon Havayolları'na adım atmaz kendimi uzay aracındaki gibi teknolojik ve fazla modern bir ortamda hissetmem psikolojik midir acaba?

Japonya'yı baştan keşfetmek değil amacım, herkesin Japonya'sı kendine. Ben kendi Tokyo gözlemlerimi paylaşayım sizlerle: Sushi güzel, sake güzel, anime güzel, şehir düzenli, insanlar saygılı. Durup durup önümde eğilen kadın ve erkekler, beni de kibar olmaya zorladı. Önce taksi kapıları, sonra da kendi sistemi içinde organize olmuş büyülü bir şehrin kapıları kendiliğinden açıldı.

Japonya'da moda anlayışı

Beni Tokyo'ya çağıran unsurlardan biri de kültürün önemli parçalarından olan moda anlayışıydı.

Japon modası, özellikle 1970'lerde Kenzo Takada ve Issey Miyake gibi Japon tasarımcıların Paris'te düzenledikleri defilelerden sonra olağandışı kalıpları, karanlık renkleri, yarattığı asimetrik denge ile kafaları karıştırıp kalıpların dışında düşünmeye zorlayan tarzıyla batıyı etkisi altına aldı.

Bu etki 2015 İlkbahar trendlerinde de obi kemerler, soyut ve etnik desenler ile görülürken; Marni, Gucci, Alexander McQueen, Maison Martin Margiela'nın ellerinde batılı sandaletler getaya, trençkotlar kimonoya dönüşüyor.

Bilinen moda anlayışından çıkıp zengin bir kültüre ve bireylerin kendini özgürce ifade etme yoluna dönüşen giysiler, Tokyo'nun özellikle Harajuku, Ginza, Shibuya, Shinjuku bölgelerinde görsel bir şov sunmaya devam ediyor.

 

Benim Harajuku'm

Ben de her moda sever turist gibi sokak stilleri karşısında şaşırarak dolaşmak için Harajuku'ya doğru yol aldım: Popüler kültürün sıklıkla ele aldığı, uğruna Gwen Stefani'nin 'Harajuku Kızları' albümünü ve 'Harajuku Aşıkları' parfüm markasını yarattığı Harajuku...

 

İşte benim Harajuku gözlemlerim:

- Caddeden içeri girer girmez büyülenmemek ve saygı duymamak elde değil; bu cesarete, kendini ifade etme becerisine, 'kutu'nun içinden çıkma yetisine... Harajuku çizgi filmlerden, animelerden, TV şovlarından fırlamış gençlerle dolu bir cadde.

- Ben şanslıydım; hem dantel çoraplı, kocaman fırfırlı etekli, saçları kurdeleli lolita kızlara, hem okul üniformasının farklı yorumlandığı kogal stiline, hem de manga ve anime karakterlerine bürünen gençlerin cosplay tarzına rastladım.

- 'Kaldırımlarda gruplar halinde kümelenmiş gençler bu gerçeküstü kıyafetler içinde ne konuşur' merakım, Asyalı arkadaşlarımın “Ne olacak; moda, markalar, arabalar, sevgililer” cevabıyla son buldu.

- Japonlar fotoğraf çekmeyi sever ama kendilerinin fotoğraflarının çekilmesinden pek haz etmiyorlar, zor ikna ettim.

- En son trendin tişörtlerde 'Yuvalarından çıkmış göz' deseni olmasından ürkmedim desem yalan olur.

- Beni en çok güldüren ise, Harajuku kızları gibi giyinmeye çalışan özenti turistler oldu. Öyle ya, her şeyin aslı güzel.

- Yufkanın içine koydukları envai çeşit cheesecake, dondurma, krema, çilekten oluşan tatlıyı yiyince bu insanların psikolojisini çözmeye biraz daha yaklaştım.

Tokyo'ya, bana sunduğu görsel şölen için teşekkür ederek ayrılırken bir kez daha anladım: Her yolculuk, insanın kendini keşfetmesi için bir fırsattır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları