Çiğdem Toker

Dava, Parti Disiplini ve İstikrar

25 Mart 2015 Çarşamba

Büyü bozulmadı, lağım patladı. “Büyünün bozulması”, büyülenenlerin sorunudur.
Lağım patlaması ise bütün toplumun.
Sindrella’ya sınıf atlatan arabasının, balo bitiminde balkabağına dönüşmesinin yaşattığı acı misali, iktidar büyüsünden nemalananlar da balo bitimine yakın mutsuz.
Bizi ilgilendirense, lağım patlaması.
O lağım dün değil, 17 Aralık’ta patlamıştı. Ne var ki, bugün “akçeli işim yoktur” diyen Başbakan Yardımcısı, o dönem sayfalar dolusu susmuştu.
Dava için susmak ne demek?
O davanın, toplumun çıkarlarından daha önemli olması.
Geçmiş olsun.

***

Başkentin Belediye Başkanı, Başbakan Yardımcısı’nı ihanetle, Başbakan Yardımcısı da Belediye Başkanı’nı yolsuzlukla itham ediyor.
Savcılık, zimmet ve görevi kötüye kullanma suçlarından soruşturma başlatıyor.
Günler sonra basının karşısına çıkan Başbakan, sınıfta yaramazlık yapan öğrencilerden söz eder gibi “İkisini de uyardım” deyip parti disiplininden söz ediyor.
Şaşırdık mı? Hayır. Arınç’ın dava uğruna susması ile Davutoğlu’nun yolsuzluk itirafını parti içi disiplinle izah edişi aynı psikolojik iklimden besleniyor çünkü.
O “parti içi disiplin” değil miydi 17-25 Aralık yolsuzluklarını da bir şal gibi örten. Maksat büyü devam etsin. Ve aman lider kızmasın...

***

Davutoğlu, başkentin “parsel parsel satışını” parti içi mesele faslından sunarak küçülteceğini sanıyorsa yanılıyor. Çok çok kısa vadeli bir “restorasyonla” kendi kamuoyunu bir süre ikna edebilir.
Ama Başbakan’ın aynı konuşmada altını çizdiği “istikrar” retoriği, yurtdışı piyasalarda ve yatırımcı nezdinde ikna ediciliğini bütünüyle yitirmiş durumda.
Bozulan algının son örneğine, kredi derecelendirme kuruluşu FITCH’ten dünkü telekonferansta gelen açıklamalar işaret ediyor.
Türk Hazinesi’nin para ödediği bir kuruluş olan FITCH, seçim sonrası ekonomi yönetiminde değişiklik olursa, yeni ekibin büyüme yanlısı politikalar izleyebileceğini, bunun da Merkez Bankası’na faiz indirme baskısı anlamına geleceğini vurguluyor.
FITH’in, seçim sonrası; dördüncü kez AKP iktidarını “satın aldığı” ve kredi notu bakımından 7 Haziran’a kadar bir “avans” tanıdığı anlaşılıyor. Ama aynı değerlendirmede, seçim sonrasında Türkiye’nin eskiden yaşadığı dengesizliklerle yeniden yüz yüze geleceği endişesinin açıkça dile getirildiğini de bir kenara not edin.

***

O yüzden son günlerde, gündemin tamamen siyasete kayması, düne kadar hedef tahtasında olan Merkez Bankası tartışmasının durulmasının, geçici bir görüntü olduğunu söylemek gerekiyor. Geçmiş hükümetlerde de görüldüğü gibi, yönetici kadroların iç kavgaları saklanamaz hale geldiğinde, karar alma süreçlerinin zafiyete uğraması kaçınılmaz hale geliyor. Bunun en tipik sonucu ise “mihrakları” işaret edip “günah keçileri” aramak.
Merkez Bankası’nın, işlerin kötüye gitmesi nedeniyle yaratılmış bir “iç düşman” olduğunu hatırda tutalım. Bu olgu, parti içi disiplin, “büyü bozulması” ile tarif edilen lağım patlamasının şiddetini ve yayılma hızını örtmeye yetmeyince daha iyi görülecek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları