Hikmet Çetinkaya

Sevdalı Bulut...

28 Mart 2015 Cumartesi

Yeryüzünde yalnızların akşamının kaçak beyaz bir bulutun hüznüyle buluştuğu ufukta, çiçek kokuları dolardı odanın içine...
Mavi tebeşirdi evler, kıyıya inen sokaklar, sandallar!
Sevdalı bir bulut geçerdi günbatımlarında; gün doğumlarında bir özlem kuşu havalanırdı ağaçlar üzerinden.
Yıllar ne kadar çabuk geçmişti mor menekşeler içinde doğan çocuk, anımsamıyor musun?
Hayatı, benliğini saran rüzgârları, o son fırtınayı, karanlıkta yanan ışıkların titreşimini...
Zaman geçtikçe acı ıslanır, akıllanır, bilgeleşir; hüzne dönüşür.
İnsan sevdiklerini bitire bitire yaşar; yıllar geçtikçe ışıkların titreşimi birbirine karışır.
O anda anıların gelir aklına, çocukluğun, acıların, hüzünlerin...
Gökyüzü sıkılmış bir yumruk gibi gerilmiştir bu soygun düzeninde, bilirsin...

***

Göcek koyları, Boynuzbükü, o güzelim Bodrum Yarımadası’nın koyları ve bükleri...
Oraları tanıtan, maviciler Cevat Şakir, Azra Erhat, Melih Cevdet, Vedat Günyol, Sabahattin Batur, Bedri, Eren ve Sabahattin Eyüboğlu’lar...
Mavi mavi akıp gidiyor yıllar...
Uslu ve akıllı bir acı bilgeleştirmiştir yıllar sonra...
Yüreğindeki yara kapanmıştır ama içten içe sızlar!
Bir mavi sabahın derinliğinde uyandığında, anımsamaya çalıştığın bir şair ve dizeleri karşına çıkar:
“Bir şey var aramızda / Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek / Fakat ne kadar saklarsak nafile / Bir şey var aramızda / Senin gözlerinde ışıldıyor / Benim dilimin ucunda.”

***

Şubat hüznü çoktan dağıldı, mart hüznü ise bitmek üzere...
Zamanın kum saati sürekli akarken, duygularımız duruluyor; kinlerin, tepkilerin zehirleri uçuyor!
Kişisel kavgaları bitirmenin zamanı çoktan geçti...
Geçmişte yaşananların doğrusu eğrisi tartışılmalı artık...
Geçmişle hesaplaşmalı, herkes eteğindeki taşları döküp gerçeklerle yüzleşmeli.
O acılar, hüzünler, simsiyah bulutlar, gün doğumları ve batımları, denize inen sokaklar, yağma, talan düzeni, hırsızlar!
Kıyımlar, kırımlar, savaşlar niçin oldu, insanlar düşüncelerinden ötürü zindanlara neden atıldı?
Denizlerimiz, ırmaklarımız kirlenirken, HES’ler kurulurken, insanlar “Suyumuza dokunmayın” derken bu ülkenin kimi aydınları niçin sustu?

***

Cevat Şakir, “Anadolu İyonyası’nın, insanlık tarihinde ilk kez, her türlü mitolojik etkiden tümüyle arınmış, çağdaş fen bilimlerinin temelinin atıldığı” yer olduğunu belirtmiştir.
Temelleri atan bilim insanları olarak Thales, Anaxagor, Heraclit, Democrite, Leucippus, Anaximen, Anaximander’in adlarını sayıp şöyle demiştir:
“Bugün Ay’a gidilebiliyorsa bu adamlar sayesindedir. Fen bilimi olmadan Ay’a gidilmez. Sokrates, Platon ve Aristoteles’le Ay’a gidemezseniz.”
Saydığım adları belki okul kitaplarından anımsarsınız ya da hiç duymamışsınızdır.
Ülkemizde Batı’nın klasik değer yargılarının ağır bastığı yıllarda yetişen bir kuşak olarak Sokrates, Aristoteles, Eflatun’u (Platon) tanır, onların büyüklüğüne inanırız.
Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir bunları Atina uygarlığını simgeleyen kişiler olarak tanımlıyor.
Neden anlatıyorum bunları?
Bilgelik ve bilimselliği yan yana koyup doğruca tartışmak, sağduyu ve seziyi gündeme taşımak için.

***

Tarihi doğru okumak gerekir...
Ortaçağ bağnazlığının yıkılışı Uyanış Çağı’nın başlaması, Batı’da tüm kapıların açılması demektir.
Kapılar açılırken Montaigne ve Rabelais gibi bilge yazarlar yetişti. Bu yazarları Türkçeye aktaran Sabahattin Eyüboğlu oldu.
Sözde aydınların kafalarındaki oluşumlar, ne bilgiyi, ne bilimselliğin sezgisini içerdiği için hayatı bilmiyorlar, tıpkı siyasetçilerimiz gibi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları