Doyumsuzluk

29 Mart 2015 Pazar

Vejetaryenler “Ne yersen osun” diyorlar ya, o zamanlar “Ne dinliyorsan osun” tavrı vardı.
- Ne dinliyorsun?
- Klasik müzik: Bach, Mozart, Beethoven...
- Hmmm..
Hmmm”, seninle aynı müziği dinlemiyorum anlamına gelirdi. Fakat o sesi çıkarırken, yapılan tonlama, “anladım seni”, “sıkıcısın” ya da “ayrı dünyalardanız” gibi anlamlar da taşıyabiliyordu. Bazen, öyle bir tonlama olurdu ki küçümsendiğinizi hissederdiniz.
- Sen ne dinliyorsun?
- Keith Jarrett, Chet Baker...
- Öyle mi Keith Jarrett’in Köln konseri efsanedir. Çok severim.
O zamanlar hangi müziği dinlediğiniz önemliydi.
80’lerden söz ediyorum. Kaset ve 45’liklerimiz vardı. Sevdiğimiz sanatçının plağını bulmak kolay olmazdı. Genellikle yurtdışındaki tanıdıklara sipariş verir, 45’lik gelecek diye günler, haftalar bazen aylarca beklerdik.
Siparişimiz geldiğinde heyecanlanırdık. Aynı parçaları günlerce dinlerdik. 200-300 plağı olanlar, iyi bir müzik arşivine sahip olduklarını düşünürlerdi.
Sonra CD’ler girdi hayatımıza. Evlerdeki müzik arşivleri binli rakamlara ulaştı. CD’lerin bilgisayarlara aktarılmasıyla birlikte yeni bir dönem başladı.
Müzikleri neden bilgisayara aktardın” diye sordum müziksever bir dostuma.
İyi bir CD arşivine sahipti. “Çünkü, müzikleri bilgisayara aktarmakla, aradığım parçaları daha rahat bulmaya başladım. Ayrıca kolayca listeler hazırlayabiliyorum” diye yanıt verdi.
Listeler?
Diyelim ki aryalardan hoşlanıyorsun. Puccini’nin O mio babbino caro’sunu 10 farklı sopranodan arka arkaya dinleyebiliyorsun. Farkı fark edebiliyorsun. Aynı eseri farklı virtüözlerden dinlemek gerçekten ilginç oluyor. Yorumun nasıl bir farklılık yarattığını duyabiliyorsun. Ya da bir eseri farklı orkestra ve şeflerden dinlemek...
Anlıyorum ki dijital devrim, müzik dinleme biçimimizi etkilemiş.
Günümüzde, internet üzerinden Apple iTunes ya da Amazon’a bağlanıp müzik satın alabiliyoruz. Youtube’dan ücretsiz dinleyebiliyoruz.
Üstelik birkaç yıldır Spotify ve Deezer gibi internet üzerinden müzik dinlememizi sağlayan servisler girdi hayatımıza.
Spotify ve Deezer’in arşivlerinde 30 milyonu aşkın parça var. Kayıtlar kaliteli. Yazılımı indirip cep telefonu, tablet ya da bilgisayara kuruyorsunuz, her yerden bedava müzik dinleyebiliyorsunuz. Araya giren reklamlardan sıkılırsanız, aylık 10 liraya üye oluyor, reklamsız müzik dinliyorsunuz.
Bu hafta başında yayımlanan Amerika müzik piyasası verileri hafif bir şaşkınlık yarattı. RIAA tarafından yayımlanan istatistiklere göre, Amerika’da 2014 yılında internet üzerinden dinlenen müzikten sağlanan gelir, CD satışlarını geçti. Bu bir ilk. Amerika’da CD satışlarından 2014 yılında 1.85 milyar dolar gelir sağlanırken, müzik servislerinden sağlanan gelir 1.87 milyar dolara ulaşmış.
Müziksever dostum, Spotify ve Deezer’i tabletine kurmuş. Programlardan memnun. “Teknoloji bize yeni olanaklar sağladı” diyor. Yine de biraz “hoşnutsuz”. Şöyle anlatıyor:
- Ben klasik müzik severim, biliyorsun. Bir eseri dinlerken, bu eserin bestelendiği dönemi de anlamak istiyorum. O tarihlerde kim, hangi tabloyu yapıyordu. Diğer besteciler ne besteliyordu, mimaride, edebiyatta, felsefede, siyasette, teknolojide ne oluyordu? Bir müziği dinlerken bu tür bilgilere de ulaşabilsek ne güzel olurdu diyorum. Sence doyumsuz muyum? Çok şey mi istiyorum?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce Cumhuriyet! 9 Eylül 2018
İklim için ses ver! 2 Eylül 2018
Özel yaşamın sonu mu? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları