Yaşar Kemal’in kendi sesinden Mustafa Kemal ağıdı…

29 Mart 2015 Pazar

Büyük usta, ‘Size Mustafa Kemal için Kürtlerin yaktığı ağıdı okuyayım mı’ deyince donakaldık... 1938 doğumlu o ağıdı Kürtçe yorumladı

O, Çukurovalı bir dağdı; biz eteklerinde yetişmiş hayranları…
Gölgesinde büyümüştük; okurken memleketi tanımış, yazarken ilham almıştık.
Yazılarının altına imza atmış, ödül aldığında alkışlamış, mahkemeye düştüğünde kapıya yığılmıştık.
Ve nihayet gün gelmiş, aynı sofraya oturmuştuk.
Asırlardan süzülmüş anıların demlendiği o yeryüzü sofrasına…

Nadide bir oya
Geçen yazdı.
Çengelköy’de Yaşar Kemal’in gözde balıkçısı Rigel’deydik.
Nebil Özgentürk, Coşkun Aral, ben ve o…
Biz” adını verdiğimiz belgeselimizin çekimindeydik.
Biz”i biz yapan gergefin en nadide oyasıydı Yaşar Kemal
Giderek azalan ortak paydalarımızın en güçlüsüydü.
Kalem erbabının ulusuydu.
Sofraya oturduğumuzda sadece balıkçıdaki müşteriler, garsonlar, yoldan gelip geçenler değil, Boğaz’daki balıklar, sandallar, dalgalar da ondan yana, onunla yan yanaydı sanki…
Hepsine değen bir satırı vardı illa ki… Hepsinin derdini kâğıda dökmüştü.

Ağıtlar arşivi
Anlattıkça anlattı:
Çukurova’yı, Adana’yı, çocukluğunu, Kürtleri, dengbejleri, destanları…
Daha çocuk yaşta iken, Toroslar’da kulağına çalınan ağıtları, destanları, ninnileri nasıl önce hafızasına kaydedip sonra kâğıda döktüğünü…
Topladıkça bunların nasıl bir şahesere dönüştüğünü…
Darbe dönemlerinde o kayıtları nasıl ülke dışına kaçırıp korunaklı ellerde sakladığını…
Sonraları o destanların romanlarında nasıl çağdaş formlara kavuşup okurlara ulaştığını…
…romana yeni başlamış bir edebiyatçı heyecanıyla anlattı.

 

Kürtler ve Türkler
Bin çiçekli bir kültür bağının bağbanıydı o…
Baskılar yüzünden kâğıda dökülememiş, dengbejler sayesinde dilden dile gezinerek hafızalarda yer etmiş bir edebiyat, onun da katkılarıyla yasakları delmiş, derlenmiş, belgelenmiş, çoğalmış, okunmuş, sevilmişti.
O, ağıtları halkıyla paylaşmış, ağıtlar da ona dünyanın kapılarını açmıştı.
Zamanında çok kötülük görmüş, mahkemelere düşmüş, yerinden yurdundan sürülmüşse de bugün gördüğü saygıda sevgide, bu topluma özgü bir kadirbilirlik gizliydi.
“Kürtlerin en Türkü, Türklerin en Kürdü” demişti onun için Sait Faik
Kürtler ve Türkler, onu hep el üstünde tuttular.
Cenazesini birlikte omuzladıkları güne kadar…

‘Size o ağıdı okuyayım mı?’
Yemekten sonra evine gittik.
Semaya uzanırcasına dizilmiş taşlardan bir merdiven, onun balkonunda son buluyordu.
Onun için yapılmış, üstü açık özel asansöre doluştuk.
Lunaparka getirilmiş çocuklar gibi şen, tırmandık balkonuna doğru…
Yaşar Usta, Boğaz’ın sularına bakan koltuğuna kuruldu.
Yoldaşı Ayşe’den ağıtlar kitaplarını istedi.
Kâh bize okuttu, kâh kendi okudu.
Dinlerken iç çekti, okurken yoruldu.
Sonra bir ara durdu.
“Size Mustafa Kemal için Kürtlerin yaktığı ağıdı okuyayım mı” dedi.
Donakaldık.
Hiç duymadığımız bir ağıdı hem de bir büyük bilgenin ağzından dinleyeceğimiz için heyecanlandık.
Sonra 1938 doğumlu o ağıdı Kürtçe olarak mırıldandı:
Söyledikleri bir dövünmeydi sanki…
Bitirdikten sonra tercüme etti:
“Kemal, Kemal… ölmüş… ölmüş…
Kemal ölmüş… Ben de öldüm…
Ben de öldüm…”

Ağıttan bir vasiyet
“Kürtlerin en Türkü, Kürtlerin en Kürdü”, “giderayak”, kanlı çiçeklerle dokunmuş o gergefe, harikulade bir ilmek daha atmıştı işte…
Hep altını çizdiği, uğruna kavgalar verdiği, her yazısında, söyleşisinde dile getirdiği, asırlara dayanan bir kardeşliği, eski bir ağıtla tasdik etmiş, kayda geçirmiş ti.
Adeta “Biz”e dağılmamamız için, ağıtla vasiyet etmişti.
O tarihi söyleşiyi, “Bu memleketten hiç umudu kesmedik. Seviyoruz memleketimizi” diyerek noktaladı.
Son kaydıymış o; bilemedik.
Son ağıdıymış söylediği; bilinsin istedik.
Bu gece, televizyonda yayımlanacak o söyleşi, o ağıt…
Biz”, onu yad ederek, onun eksikliğini hissederek ve onunla aynı çağda, aynı topraklarda yaşadığımıza şükrederek anacağız Büyük Usta’yı…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları