Mümtaz Soysal

Bir Bitişin Hüznü ve Geleceğin Şevki

30 Aralık 2013 Pazartesi

EMRE KONGAR geçen günkü sütununda Erdoğan iktidarının son günlerini mükemmel anlatmıştı. Yürek burkucu bir çöküntü hikâyesi: Anlamlı bir devletin en sorumlu makamına kadar yükselen bir politikacının koltuğunu kaybediş sürecine ilişkin olarak.
Üzülüyorsunuz ama neye, niçin üzüldüğünüzü tam kestiremeden. Söz konusu kişi son derece zeki ve becerikli. O makama gelişinde elbet çeşitli yeteneklerinin payı olduğu kesin ama en çok da yine bunlar, yani zekâ ve beceri. Ayrıca, varlıklı ve nüfuzlu toplum kesiminden gelmeyen bir “halk çocuğu.” Zaten, yürüyüşüne kadar her davranışı bunu belli etmekte. Bunlara bakarak ya da bunları duyarak onun hakkında kolayca “kasaba politikacısı” hükmüne varabilirdiniz. Ama çizilmesi gereken portre o kadar basit değil. Bir kere, olumsuz koşulları yenmenin verdiği bir “hayat deneyimi” var. Donanım ve bilgi eksikliği mi? İnanç dünyasına yakınlık ve elbette o çarpıcı zekâyla, beceriklik bu eksikleri ve olumsuzlukları gidermeye fazlasıyla yetebilir ve yetiyor. Keşke, zekilik ve beceriklilik yerine alçakgönüllülük, sabırlılık, göz doygunluğu gibi sıradan nitelikler edinmiş olabilseydi. Onlarla hırslı kasaba politikacısı izlenimlerini silip birinci sınıf bir politikacı yaratmak o sayede çok doğru işler yapılabilirdi.
Gelgelelim, bu tip insanlara musallat olan o meşum hastalığa o da yakalandı: Bu zor kazanılmış nitelikleri halkının, hatta onlarla inşa edebileceği ulusunun hizmetine vermek yerine, tam aksine sömürücülerle kaynaşmak, onların âlemlerinde mest olmak, onların gemilerine (pardon yatlarına) binmek, hatta o yanlış bir rotaya dümen kırıp onların zırhlılarından Haliç semtlerine propaganda salvoları açmak hiç yakışık almadı. Kurnazlığa yaklaşan zekilik ister istemez Kasımpaşalı Tayyip’in hırsını artırmış ve başını döndürmüştür.
Şimdi kendi hataları ve hakkındaki söylentiler yüzünden siyaset sahnesinden dışlanmaya doğru gitmekte olan o politikacı başka türlü değerlendirilebilecek niteliklerini de alıp gitmekte. Bir an önce gitmesi, yetkisizleştirilmesi, hiçbir şey yapamaz duruma gelmesi isteniyor. Hatta cezalandırılması, bileklerinde kelepçeyle dolaştırılması için sabırsızlananlar bile var. Elbet onlara katılacak, sadist uygulamalarını paylaşacak kadar katı yürekli olamazsınız. Birikmiş kin ve hınç da bir bakıma ona karşı birikmiş tepki, hınç da rahatsız edicidir. Hikâyenin hüzün verici yanı da bu.
Fakat bütün bu duyguları silen, yok eden bir başka değişikliğin yaşandığını da unutmayalım. Devletin başından uzaklaşan kişi giderayak devleti de yıkarcasına kural değişiklikleri yapmaya kalkıştı. Sanki “ben yıkıldım, devlet de yıkılsın” demek istedi. Başlı başına bu tutumu bile içinizde acıma, üzülme namına ne varsa onları da yıkmış olmalı. Söz konusu kişinin iktidar yılları boyunca gerçek bir devlet adamı gibi davranmadığını zaten biliyordunuz ama kendi yıkılırken devleti de yıkarak gitmeye de hakkı olmamalıydı.
Şimdi, olanları bir yana bırakmak ve zedelenip yıkılma raddesine gelen devleti yeniden gerçek Cumhuriyetçi temeller üzerinde kurup insan haklarına, özgürlüğe ve değişik kimliklere saygılı ama ulus kavramından ödün vermeyen demokratik sistemi yüceltmenin tam zamanıdır. Ana muhalefet başta olmak üzere bütün cumhuriyetçi güçler geçmişten hesap sorma ve cezalandırma peşinde koşma yerine onarmaya, yenilemeye ve yapıcılığa yönelmelidirler. Önümüzdeki yerel seçimlerden başlayarak güven verici cumhurbaşkanı seçimi ile genel seçimler, bu inancı gerçekleştirmek için bir daha kolay bulunmaz bir fırsat sayılmalıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çelişki Korkusu 19 Mart 2014
Acı 14 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları