Yemen’e Müdahalenin Anlamı

30 Mart 2015 Pazartesi

Türkiye’nin iç gündemi dışımızdaki sıcak gelişmeleri ister istemez öteliyor. Suudi Arabistan’ın arkasına on kadar İslam ülkesini alarak Yemen’e müdahalesi, Ortadoğu’daki gerilimin Hint Okyanusu’na doğru yayılacağını gösteriyor.
Görünen kriz yorum istemez... Charlie Hebdo saldırısının ardından teröristlerin Yemen’de eğitim gördükleri, içlerinden bazılarının bu ülke kökenli olduğu haberleri yayılınca, şu değerlendirmeyi paylaşmıştık:
“Yoksa Yemen’e müdahalenin zemini mi hazırlanıyor...”
Ortadoğu gibi coğrafyalarda doğrudan müdahaleden çok aracı kullanan Amerika, Suudi Arabistan’ı öne sürerken fiilen bir Sünni blok oluşturdu.
Yemen’de İran destekli Şii yönetimine karşı sürdürülen bu operasyona Türkiye de olumlu yaklaştığını, her şeyden sorumlu Cumhurbaşkanı aracılığıyla duyurdu. Böylece son aylarda, aramızda gerginlik olduğunu yazmadığımız bir İran kalmıştı, o da tamamlanmış oldu!

***

Türkiye’de Yemen sadece bir devletin adı değil. Gidilip de gelinmeyen, uğruna türküler yakılan bir hasret ve acı ülkesi... Osmanlı’nın Yemen topraklarında verdiği kayıp için şu değerlendirme yapılır:
“Tarih, Yemen’de ölen Türk sayısını tam olarak bilmiyor, çünkü söylemekten korkuyor!”
Osmanlı’nın Yemen’de kurduğu 7. Ordu, 19. yüzyılın son çeyreğinden 20. yüzyılın başına yaklaşık 300 bin kayıp verdi. Bugünün nüfus durumuna bakıldığında gerçekten türkülerden düşmeyecek bir sayı.
Yemen niçin böylesine büyük acılara sahne oldu?
Çünkü, sömürgecilik sürecinde Hint Okyanusu’ndan Afrika kıyılarına, 2 bin millik alanda gemilerin yanaşmasına en elverişli liman Aden’di.
Hint Okyanusu’nu Kızıldeniz’e bağlayan Bab El Mandeb’i kontrol etmek için Yemen’e hâkim olmak gerekiyor.
Osmanlı, bütün bu stratejik gerçeklerin ışığında Mekke’nin güvenliğinin Yemen’e hâkim olmaktan geçtiğini hesaplıyor, onca Memet’in kanını bu uğurda feda edilebilir görüyordu. Ancak Osmanlı’ya en büyük kaybı Arapların verdirdiği de bir başka gerçek.

***

Bugüne gelirsek...
Yukarıda özetlediğimiz strateji oyununu bugün ABD oynuyor. Bu topraklara girenin, çıkmasının güç olduğunu bildiği için de aracı kullanıyor.
Şii-Sünni gerilimi Yemen’le birlikte bölgede daha da keskinleşecek.
Mezhep savaşının en vahşi yüzünü Bağdat’ta görmüştüm. Şii semtinde kimlik kontrolü yapanlar, adı Osman olanı “Bizimkiler bu adı vermez” deyip orada öldürüyordu. Sünni semtindeki kontrolde ise adı “Ali” olan aynı kaderi paylaşıyordu.
Bu acı tablonun Yemen’de yaşanmamasını dileyelim.
Soğuk savaş döneminde ikiye bölünen, ortalama yaşam süresinin 60’ı geçmediği, kişi başına düşen gelirin bin doların altında kaldığı Yemen, 21. yüzyılın da en hazin coğrafyalarından biri olmaya aday...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları