Ahmet İnsel

Bir Kilit Sorun Olarak Erdoğan

02 Nisan 2015 Perşembe

Her genel seçim ülkenin geleceğinin belirlenmesi açısından önemlidir. Bazı seçimler özellikle önemlidir. 7 Haziran milletvekili seçimleri gibi. Önümüzdeki seçim, sonucu ne olursa olsun, Türkiye siyasal tarihinde bir dönüm noktası olacak. Kendini “cumhurun başkanı” ve bu sıfatla aynı zamanda esas başbakan ya da cumhurbaşbakanı olarak gören Tayyip Erdoğan’a arzuladığı yönetim sistemini hayata geçirme olanağı veren bir Meclis çoğunluğu belki ortaya çıkacak. Ya da tam tersine, Meclis’te az bir farkla çoğunluğa sahip olan bir AKP hükümeti kurulacak. Şimdilik çok zayıf gözüken bir ihtimal bile artık gündemde: AKP’nin Meclis’te çoğunluğu elde edememesi.

7 Haziran, AKP’nin baskın parti konumunu kaybetmeye başlamasının dönüm noktası da olabilir, tüm yetkilerin Tayyip Erdoğan’da toplandığı bir rejimin başlangıç anı da. Bunu AKP’nin MHP ve CHP lehine kaybedeceği oy oranı kadar, hatta ondan daha fazla, HDP’nin barajı geçip geçmeyeceği belirleyecek.

2014’te yapılan iki seçim sonucu ve kamuoyu yoklamaları dikkate alındığında, normal koşullarda, 2015 genel seçimlerinin Türkiye’de AKP’nin biraz oy kaybetmesi ama iktidarda kalmaya devam etmesinin çok güçlü bir ihtimal olduğu, bu anlamda belirsizliği az, heyecansız bir seçim olması beklenirdi. Ama böyle olmayacak. 7 Haziran’ın bu denli kritik bir seçim haline gelmesinin en önemli, hatta neredeyse yegâne nedeni, Tayyip Erdoğan ve 2012 yılından itibaren ısrarla gündeme getirmeye başladığı başkanlık rejimi hırsıdır.

AKP içinde de güçlü destek yok

Seçmen topluluğunun takriben yarısını oluşturan AKP’ye oy vermeyenler başkanlık rejimini hiç istemiyor. Daha önemlisi, başkanlık rejimine AKP seçmenleri arasında, hatta parti örgütü içinde bile güçlü bir destek halen gelmiyor. Bu konuda çok ciddi çekinceler, kuşkular var. Yapılan anketler, AKP içinde bu desteğin yüzde 60 civarında olduğunu gösteriyor. Ama buna rağmen Tayyip Erdoğan bu konuyu seçimin yegâne gündemi olarak dayatıyor. 7 Haziran seçimlerini AKP için de kritik bir seçim haline dönüştürüyor.

Bu durumun Erdoğan’ı öfkelendirdiğini ve elindeki bütün baskı ve etkileme imkânlarını başkanlık rejimi lehine propaganda yapılması yönünde kullandığını görüyoruz. Yürütmenin ayağına vurulan prangalardan, hızlı karar alamamaktan, ülkeyi bir şirket gibi yönetememekten şikâyet ediyor. Bugün AKP iktidarının sahip olduğu, istediği yasaları, istediği hızda çıkarma kapasitesi ve yargı üzerinde kurduğu tahakküm dikkate alındığında, daha fazla güç yoğunlaşması talebinin sadece “etkin yönetim” arzusuyla sınırlı olmadığı görülüyor.

Davutoğlu’nun savuşturma çabası

Başkanlık rejimi ısrarının, o olmazsa en azından partili cumhurbaşkanı olma yetkisinin talep edilmesinin ardında, Tayyip Erdoğan’ın kendisinin bir sorun olarak yer aldığına işaret eden birçok ipucu var. Zaten bu nedenle, kerhen bu işe soyunduğu belli olan Ahmet Davutoğlu’nun başkanlık rejimine dayalı bir yeni anayasa önerisini, kimse bundan “şahsileşmiş bir otorite safsatası çıkarmasın” diye savunmaya kalkması, aslında sorunu tam tarif ediyor. Sorun tam bu ve Davutoğlu da “güçler dengesine dayalı, güç paylaşımına dayalı, güç ayrılığı prensibine dayalı yeni bir yönetim anlayışını hâkim kılacağız” derken, aynı şeyi döne döne tekrar ederek, sanki bir belayı azimeyi savuşturmaya çalışıyor. Tayyip Erdoğan’ın dikkatle okuduğunu ifade etmekte beis görmediği AKP’nin anayasa önerisinin nasıl bir başkanlık rejimi içerdiğini yakında göreceğiz.

Israrın nedeni ne?

Tayyip Erdoğan’ın artık Türkiye’de en önemli istikrarsızlık nedeni olduğuna bundan epey önce dikkat çekmiştik. İktisadi planda olduğu kadar, siyasal planda da bu böyle. Tayyip Erdoğan’ın bu ısrarının nedenleri nelerdir? Hep daha fazla güçlü olmak arzusu bunu açıklamakta yeterli olur mu? Kendini adadığını düşündüğü davanın mutlaklığı mutlak güç olmayı doğal olarak içeriyor mu? Yoksa 17/25 soruşturmalarından sonra, mutlak güç olma hırsının motivasyonu değişti mi? Bu soruların hepsi önümüzdeki sıra dışı olayın bir cephesini ele alıyor ve seçim kampanyasında bunlar da tartışılacak.

7 Haziran seçimleri, Türkiye’de seçmen topluluğunun her yönüyle artık iyice tanıdığı Erdoğan’ın bütün güçlerle donanmış halde ülke yönetiminin başında neler yapabileceğini tasavvur ederek oy vereceği bir seçim olacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları