Molla Gerçekçiliği AKP Hayalciliği...

05 Nisan 2015 Pazar

Büyük Şeytan ABD” ile “şer ülkesi İran” arasında “ilke anlaşması”nı olanaklı kılan dinamik, iki yanda da diplomatik gerçekçiliği öne çıkaran liderler oldu.
ABD’de Obama ile Kerry...
İran’da Hamaney destekli Ruhani ile Zarif.
Washington yönetiminde görev alan Daily Beast yazarı Leslie H. Gelb özetle bunu söylüyor. “
(İsviçre’deki) görüşmelerin kazananı, Washington’da da, Tahran’da da gerçekçiler ve pragmatistler oldu” diyen Gelb ekliyor: “
Kaybedenler ise şahinler ve ideologlar! Şahinler, gerçekçilikten uzak biçimde İran’ın tamamen teslim olmasını istedi. Pragmatikler, şekillenen paktı tatmin edici buldu…

Anlaşmanın püf noktası
Tahran’da bulunan ve İsviçre’deki müzakere heyetini tanıyan diplomat bir dostum, “Olayın püf noktası tam da bu!” diyor, “‘Büyük Şeytan’ retoriğini, ulusal çıkarları için bugün İran tarihe gömmekte tereddüt göstermiyor. Reagan pragmatik gerekçelerle vaktiyle Gorbaçov’la nasıl yakınlaşıp duvarı yıktıysa, Obama da Ortadoğu’daki İran duvarını yok etmenin savaşını veriyor…
Tahran “pragmatizmi”, o kadar ön plana almış durumda ki, Beyaz Saray bahçesinde Obama’nın “ön anlaşma” konuşması bugün canlı olarak İran devlet televizyonunda verilebiliyor.
Bölgesel güç İran” ile süper güç, bu çok keskin “gerçekçilik virajı”na girmişken, Ankara’nın dış politikadaki hayalcilik çukurundan çıkamadığını görüyoruz.
ABD’nin Ortadoğu’da “Sünni kartı”na geçmişte olduğu denli abanmayacağı ayan beyan ortadayken Ankara’nın “Sünni liderlik” için önüne gelenle çatışması, “mezhepçi dış politika” zaafına düşmesi ve “Yeni Osmanlıcılık-Yeni Türkiye” ideolojilerine saplanması… iç politikada olduğu gibi dış politikanın da “gerçekçilik sınırlarının” çok uzaklarına savrulmasına yol açtı.
Pragmatik temelden tümüyle yoksun bu hayalci politikalar nedeniyle iyot gibi açıkta kaldık (bknz. “değerli yalnızlık”) ve yakın zamana dek demirbaş ilişkilerimiz olan İran gibi bir ülkeyle tamamen ters düştük.
Erdoğan’ın Yemen üzerinden İran’a meydan okuyan son sözleri hatırlarda.
Bunu İran’dan arkaya arkaya gelen “Buraya gelme!” uyarıları izledi.
Çerçeve anlaşması sonrasında İsviçre dönüşü ülkesinde kahraman gibi karşılanan Dışişleri Bakanı Zarif sonunda öyle ki, T.C. Cumhurbaşkanı’na “Stratejik hatalar ve hırslı politikalarla bölgede onarılmaz hasarlara neden olanların… kapasitelerini barış, huzur için kullanmaları iyi olur” diyecek noktaya geldi.

Pazar kapma yarışı
30 Haziran’da kesinleşmesi umulan Washington’la bu “ilke anlaşması” sonrasında Batılı ülkeler şimdi Tahran’ın kapısında pazar kapma yarışına girmiş durumdalar.
BP, Shell, Total, Lukoil gibi petrol şirketleri başta olmak üzere çokuluslu şirketlerin hepsi “İran pastasından pay alma” telaşında.
Guardian’da çıkan bir habere göre, hatta işadamları ile büyük şirket lobileri, Lozan’da ön anlaşmaya varılmasında kilit role sahip.
Sivil havacılık uçaklarının yenilenmesi için Airbus ile Boeing kapışıyor. Genişleyen araba pazarından pay almak için Peugeot, Renault, ve GM kozlarını oynuyor...
İran pazarı için tam bu kıyasıya yarış başlamışken, Türkiye Tahran’dan ayar üzerine ayar alıyor….
Uluslararası yaptırımların tavan yaptığı dönemlerde bile Tahran’a sırt çevirmeyen Türkiye, yarışın şimdi en hızlı ivme kazandığı kertede doğu komşusuyla “papaz oluyor!
İran başlı başına Ankara’nın dış politika hezimetleri için bir tez konusu olabilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları