Nükleer İran!

06 Nisan 2015 Pazartesi

Geçen haftanın dünya gündemi açısından en önemli konusu, İran’ın 6 küresel aktörle sürdürdüğü nükleer pazarlığın anlaşma ile sonuçlanmasıydı.
BM Güvenlik Konseyi üyesi ABD, Rusya, İngiltere, Çin ve Fransa’ya ek olarak Almanya’nın da katılımıyla oluşan yapıyla İran arasında 2003 yılından beri içinde ambargodan askeri müdahalenin eşiğine kadar uzanan yaptırım ve tehditlerle dolu bir gerilim yaşanıyordu.
İran, “Nükleer güce sahip olmak sizin kadar benim de hakkımdır. Başlattığım nükleer santral inşaatını ve bilimsel çalışmalarımı sürdüreceğim” diyordu.
Batı’nın karşılığı ise şuydu:
“Hayır, senin derdin santral değil, atom bombası. Buna izin vermeyeceğiz.”
İran kapılarını açıp “Buyrun denetleyin” dedi.
Bitip tükenmek bilmeyen müzakerelerden sonra 3 Nisan’da İsviçre’den gelen haber, uzlaşma sağlandığı yönündeydi.

***

İran’ın nükleer yolculuğu, bu ülke için her şeyden önce üniversitelerin uluslararası ilişkiler bölümlerinde de okutulması gereken bir diplomatik başarı öyküsüdür.
İran, nükleer sözcüğü ile 1960’ların ikinci yarısında tanıştı. Soğuk savaşın bütün şiddetiyle sürdüğü yıllardı. ABD, Moskova’nın etrafını kuşatmak, sıcak denizlere inmesini engellemek için İran’ı yanında tutmak istiyordu. İran Şahı Pehlevi ABD’den nükleer reaktör talep edince, “Lafı mı olur, sen yeter ki benim yanımda dur” yanıtını aldı.
80’li yıllarda Şah mat olup Humeyni rejimi gelince iki ülke ilişkileri 180 derece değişti. Zaten Humeyni de nükleer gücü günah saymıştı. İran Irak’la savaşa tutuşup, yeni silahlara gereksinim duyunca, nükleer de günah olmaktan çıktı.
Bu kez, Almanya İran’ın nükleer reaktör yapımında aktör oldu. Devamında Çin devreye girdi. Çünkü her kıtada ABD ile çatışan Çin için, “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesi geçerli idi.
1991’de Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra bu ülkenin işsiz kalan nükleer uzmanlarının çoğunu ülkesine taşıdı.
O uzmanların yardımıyla hammadde üretmeyi de başararak nükleer santralını tamamlama aşamasına geldi. 2000’li yılların başından itibaren son aşamaya gelmemesi için karşılaştığı küresel duvarı aşmaya çalıştı.
3 Nisan’daki uzlaşma ile büyük bir adım daha attı.
Özetle İran, değişen dünya dengelerinden en iyi yararlanan ülkelerden biri oldu.

***

Anlaşma Türkiye’yi nasıl etkiler?
İran’la 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla sınırlarımız oluştu, o günden beri sınır sorunumuz yok. Ancak hep sinir sorunumuz var.
İran’ın anayasasında rejim ihracını öngörmesi Türkiye’yi 80’li, 90’lı yıllar boyunca hep tedirgin etti.
AKP iktidarı döneminde de çevremizdeki Şii-Sünni dengesi nedeniyle gerilim yaşanıyor. İran’la Erdoğan en son Yemen’e müdahalede karşı karşıya geldi.
Erdoğan’ın yarınki İran gezisi bunun gölgesinde gerçekleşecek.
Ana konumuz İran’ın Batı ile anlaşması idi…
Sonuçta dünya ile barışık bir İran lehimizedir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları