HDP ve Demokrasi

09 Nisan 2015 Perşembe

2015 seçimlerinin en kritik sorularından biri de seçime parti olarak girme kararı almış olan HDP’nin barajı aşıp aşamayacağı.
Demokrasiden ve Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülmesinden yana olan herkes HDP’nin barajı aşmasını temenni ediyor.
Yapılan kamuoyu yoklamaları da HDP’nin barajı aşma olasılığının gittikçe güçlendiğini gösterirken, çeşitli kesimlerden kişiler de HDP’ye desteklerini açıklıyor. Ama henüz hiçbir şey kesin değil ve anketlerdeki yanılma payları da göz önünde bulundurulduğunda, HDP’nin yine de baraj altında kalması mümkün.
Hemen belirteyim, HDP’nin barajı aşmasını dileyenler safındayım. Seçim ertesinde, Kürt sorununun artık kaçınılmaz biçimde, ciddi olarak kamuoyu önüne geleceği ortamda HDP’nin parlamentoda bulunmaması eşyanın tabiatına aykırı olacaktır. Kürt sorununun iki tarafından da yararına çözümü, ancak bunun demokrasiden geçtiğinin anlaşılması ve de gereğinin yapılması ile mümkün olacaktır.
Kürt sorununun iki türlü çözüme ulaştırılabileceği gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Ya Kürt sorunu demokrasi sorununun bir parçası olarak çözülecek ya da çözüm etnik kimliğin vurgulanmasında aranırken, demokrasi hasıraltı edilecektir.

***

İkinci şıkkın gerçek bir çözüm olmayacağını söylemek bile gereksiz.
Türk ve Kürt herkesin özgür olacağı bir ortamı yaratmadan nasıl Kürt’ün özgür olmadığı bir ortamda Türk de olamayacak ise, aynı şey Kürt için de geçerlidir. Durum böyle olunca, Kürtler ile Türklerin el ele demokrasi yolundaki engelleri kaldırmaları sürecinde, HDP’nin parlamentoda yer almaması son derece sakıncalı topal bir ilişki doğuracaktır.
Ayrıca Tayyip Erdoğan’ın fiili Başkan Baba düzenini, anayasal hüviyete bürünmüş bir Başkancı diktaya çevirmesini sağlayacak gerekli çoğunluğu parlamentoda edinmesinin önüne geçilmesi bakımından da HDP’nin barajı aşması yararlı olacaktır. Tabii bütün bu hususlar, soruna yalnızca etnik tabanlı bir politika çerçevesinde yaklaşmayıp (bu sorunun etnik yönünü görmezden gelmek anlamını taşımıyor) bütün yönleriyle kucaklayan bir yaklaşımla eğilinmesi halinde mümkün. Yoksa, HDP salt etnik tabanlı bir yaklaşımla sınırlı kalacak olursa, buraya kadar söylediklerimizin hiçbir anlamı olmayacaktır.
Demirtaş’ın yarattığı izlenim, bu konudaki yaygın kanıyı hafifletmiştir.
Selahattin Bey, ayrıca Meclis’te Tayyip Bey’in başkanlık oyununun stepnesi olmayacaklarını büyük bir açıklıkla dile getirmiştir. 

***

Ancak siyasette bir kural vardır. Bir politikacının geleceğe yönelik vaatlerinin inandırıcılığı, geçmişteki eylemleriyle bağlantılıdır.
İşte bu noktada, dostum Yalçın Doğan’ın Hürriyet’teki köşesinde, 29 Mart günü yayımlanan “HDP cevap versin” başlıklı, içeriğine tümüyle katıldığım yazısı çarptı gözüme.
Yalçın Doğan, Cumhurbaşkanlığı’na örtülü ödenek yetkisi veren yasanın görüşülmesi sırasında yazdığı yazıda şunları söylüyordu:
“Cumhurbaşkanı’na örtülü ödenek yetkisi veren önerge anayasanın birden fazla maddesine aykırı. Ne var ki bu kritik görüşme ve oylamada HDP yok. Önerge veriliyor ve HDP Meclis’ten ayrılıyor. Geçen aylarda başka kritik oylama. Yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran HSYK değişikliği, HDP orada da yok...”
Yanlış anlaşılmasın! Yalçın Doğan da sözü edilen yazısında açıkça belirttiği gibi, HDP’nin barajı aşmasından yana.
Yalnız, HDP’den de demokrasi mücadelesi konusunda, söylemi ile eylemi arasında daha bir tutarlılık beklemek de sanırım hakkımız ve hatta, eğer toplumu sürekli kendi aldanmalarımızla aldatmış olmayı kendimize yediremiyorsak eğer, görevimiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları