Olaylar Ve Görüşler

Sosyal Medya da Hükümete Teslim

11 Nisan 2015 Cumartesi

ELİ KLAVYEYE ERİŞEBİLEN KESİMLER, İNTERNET FİRMALARININ KULLANICILARI OLARAK AĞIRLIKLARINI GEREĞİNCE HİSSETTİREMEMEKTEDİR.

Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın rehin alınma görüntüleri nedeniyle, 6 Nisan günü Twitter, Facebook ve YouTube’a erişim engellendi.
Kararı veren sulh ceza hâkimini, geçmişte de benzer bir engelleme nedeniyle tanıdık [1]. Kararın hukuka uygunluğu birçok bakımdan tartışmalı, hatta kimi bilişim avukatlarına göre yok hükmünde [2]. Fakat, bu yazının amacı hukuki ayrıntıları değerlendirmek değil. Birçok bakımdan tartışmalı olan bu mahkeme kararına karşı direnmek yerine dev internet firmalarının hemen boyun eğmesinin yanlışlığını göstermek ve bunun karşısında öneri yapmaktır yazının amacı.

Teslim olmamalıydılar
“Ama ortada bir mahkeme kararı var” denebilir. O mahkeme kararının hukuka uygunluğunun tartışmalı olduğunu bir tarafa bırakalım. Avrupa Birliği’nin her yıl hazırladığı “Türkiye İlerleme Raporu 2014”te, Türkiye’de mahkemelerin bağımsız olmadığı eleştirilerinin açıkça dillendirildiğini de bir yana bırakalım.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başta, Avrupa Adalet Divanı ve Birleşmiş Milletler gibi, ülkemizi de ilgilendiren tüm saygın uluslararası kuruluşların internette sitelere erişim engellenmesinin kabul edilemez olduğu, internete erişimin temel insan hakkı olduğu yönünde kararları ve açıklamaları var. Üstelik T.C. Anayasası’nın 90. maddesinde şu ifade var: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır.” Bu ifadeyi ben kimi sosyal ağ yetkililerinin dikkatine getirdiğim zaman net bir karşılık yerine, “hukukçularımıza danışalım” yanıtını almıştım.

Peki, Obama’nın tavrı?
Ayrıca, dev internet firmalarının her zaman kanunlara veya mahkeme kararlarına uymadığını da biliyoruz. Bunun en yeni örneğini, bizzat ABD başkanı Obama’nın ağzından duyduk. Ünlü ve saygın gazete ve televizyon yorumcusu Kara Swisher ile 13 Şubat 2015’te yaptığı söyleşide Obama aynen şöyle konuştu [3; kelimesi kelimesine çeviri bana aittir]: “Elinde mahkeme kararıyla FBI, gidiyor şirkete. Şirket ‘üzgünüz, veremeyiz kayıtları’ diyor. Burada mesele kısmen tüketicinin taleplerine karşılık verme, kısmen de mahremiyet ile ilgili meşru kaygı...” Bunun üzerine Kara Swisher, “Yaptıkları yanlış mı” diye sorunca Obama’nın yanıtı net: “Hayır, pazarın taleplerine hakkıyla (properly) yanıt veriyorlar.” Yani, söz konusu internet firmaları Amerikan kanunlarının gereğini yapmıyor, mahkeme kararına uymuyor ve ABD Başkanı bunu meşru görüp bir uzlaşma arayışına giriyor.
Dev internet firmalarının hükümetlerle aralarında oluşabilen gerginlik üzerine vereceğim ikinci örnek, Çin hükümetinin Google’dan Tiananmen Meydanı’nda 200-300 kişinin ölümüyle sonuçlanan gösterilerle ilgili içeriklerin çıkarılması talebidir. Google, büyük Çin pazarını kaybetmemek için önce hükümetin talebine boyun eğer gibi olduysa da Amerika’da, yani kendi ülkesinde tepki ve protestolar yükselince, geri adım atmıştır.

Firmalar neden direnmiyor?
Bu internet firmaları elinde mahkeme kararı olan FBI’ya bile hayır diyebiliyorsa, koskoca Çin pazarında kayıplar yaşamayı bile göze alabiliyorsa, en iyimser ifadeyle, bağımsızlığı tartışmalı denebilecek yargı sisteminin egemen olduğu Türkiye’deki tartışmalı bir mahkeme kararına karşı neden direnemez? Üstelik bu tartışmalı mahkeme kararının seçimlere yaklaşırken alınmış olması, adeta site karartmalarının ne kadar hızlı ve etkin gerçekleşeceğinin bir provası gibi bir uygulama izlenimi veriyorsa, sözde ifade özgürlüğünü savunan bu internet firmaları neden duyarsız kalabilmiş ve tartışmalı mahkeme kararına hemen teslim olmuştur?

Ne yapmalı?
Yukarıdaki soruların yanıtı kısmen bizimle ilgili. Ülkemizde eli klavyeye erişebilen ve özgürlüklerine önem veren kesimler, bu internet firmalarının kullanıcıları olarak ağırlıklarını gereğince hissettirememektedir. İnternet firmaları doğal olarak reklam kaybından ve kullanıcı tepkisinden endişe ederler. İşte burada, toplumumuzun tepkisini, demokratik yollardan güçlü bir şekilde bu internet firmalarına göstermesi gerekir. Bu gücün gösterilemediği yerde, firmaların karşısındaki tek dikkat edilmesi gereken güç odağı, hem de tam seçimler öncesi, hükümet olacaktır.
(1) http://bit.1y/1c4qNFE
(2) http://bit.1y/1ybyZOG
(3) http://on.recode. net/1Ckrmk1

PROF. DR. OSMAN COŞKUNOĞLU 22. ve 23. Dönem Milletvekili

                                                                                               

 

Nasıl Bir Türkiye Bekliyoruz?
CHP, Ak Parti seçmenini, tercihlerinin yanlış olduğuna ve değiştirmeleri gerektiğine ikna edemezse, Türkiye çatışmalı bir geleceğe gebe görünüyor. Eğer seçimler gene, “Kim yönetsin” sorusuna endekslenirse, bu soruyu “Sizinkiler mi, biz mi?” olarak algılayan seçmenlerin “Hırsız da olsalar, çapsız da olsalar, gene de bizimkiler” şeklinde cevaplayacağı açıktır. Çünkü sandık başında “aidiyet hissi” önem kazanmaktadır. Nitekim 2014 seçimlerinde seçmenlerin (CHP’liler dahil!) önemli bir kısmı “Hırsız da olsa, çapsız da olsa...” diyerek oy vermişlerdir.
Ak Parti, muhtemelen seçim gündemine “Biz mi, Onlar mı?” sorusunu yerleştirecek ve kutuplaşmayı körükleyecektir. “Onlar” dediklerinin ise dış mihrakların ve “milletin değerlerine düşman” iç destekçilerinin olduğunu tekrarlayacaktır. Buna karşılık CHP’nin seçim gündemine taşıması gereken soru ise “Nasıl bir Türkiye?” olmalıdır. Ak Parti’den kolayca ayrışabileceği somut bazı konular belirlemeli ve tuzaklara düşmeden ısrarla sadece bu konuları seçim gündeminde tutmayı başarmalıdır.
Seçim sürecinde, komşularımızdaki çatışmalarda izlenecek barışçı pozisyon, siyasal gücün tek elde toplanmasının sakıncaları, denge-denetleme mekanizmalarının ve güçler ayrılığının pekiştirilmesi, siyasi baskılardan uzak bir yargının, ideolojik saplantılara esir edilmeyen bilimsel bir eğitimin, kapsayıcı bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması, vb. konuların tartışılmasını sağlamalı, iktidarı bu konulardaki pozisyon almaya zorlamalıdır. Böylece toplumun bu konularda desteğini alabileceği, ama CHP’ye “bizden” olmadığı için uzak duran kesimleriyle diyalog kurabileceği ortak bir zemin yakalaması da mümkün olabilecektir.
En az içerik kadar önemli olan CHP sözcülerinin, bu gündemi “Kimin yöneteceği önemli değil, yeter ki böyle bir Türkiye’yi kuralım” mesajıyla sunabilmesi ki, seçimlerde yanıtı belli olan “Kim yönetmeli” sorusunun esaretinden çıkıp “Bu sefer soru farklı, o yüzden yanıt da farklı olabilir” alanını kendisine açabilsin. Henüz yaftalan(a)mamış yeni yüzlerinin iletişimde kullanılması ise hem “taze başlangıç” algısının oluşmasını kolaylaştıracak hem de inatçı kulakların bile kendisini dinlemesini sağlayabilecektir.
Öte yandan, toplumu birleştiren temel öğe olarak, sadece ortak tarihi yani Selahattin Eyyübi’lerin torunu olmayı gören Ak Parti söylemi, küreselleşme çağı kuşaklarını ıskalamaktadır. Buna karşılık “ortak gelecek” vurgusu hem yeni kuşaklara daha sıcak gelecek, hem de CHP’nin Ak Parti’den ayrışmasını sağlayabilecektir. Üstelik, ortak tarih söylemi, var olan etnik-mezhepsel kutuplaşma siyasetini beslemektedir. Seçmenlerin “Kim yönetsin” sorusuna, takım tutar gibi hep “Elbette bizimkiler” cevabı vermesinin nedenlerinden birisi de bu kutuplaşma siyasetidir.
Korkarım ki, eğer seçim süreci boyunca “Nasıl bir Türkiye?” tartışmasını yürütmeyi gene başaramazsak, seçimler bir kere daha, geleceğimize karar vereceğimiz bir araç olmak yerine, hangi kimlikten kaç kişi olduğunun belirlendiği bir sayım olacaktır.

Doç. Dr. KEMAL KILIÇ Sabancı Üniversitesi 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları