Diziler: Batan Geminin Malları

14 Nisan 2015 Salı

Kanalların yeni dizi sürümü hiç durmuyor. Ben bunun bu sene olduğu kadar bütün sezona yayıldığını hatırlamıyorum. Sezon başı, sezon ortası, yaz sezonu gibi periyotlar kalmadı. Sezon sonuna yaklaştık ama hâlâ yeni dizi sunumu var. Artık ne yayına giren yeni diziyi yakalamak mümkün, ne de yayından kaldırılanı…

***

İşin çivisinin çıktığını gösterir bir tablo bu. Sebepleri belli. Türkiye’de dizi sektörünün en dinamik olduğu, yurtdışı pazarının da iyiden iyiye canlandığı bir dönem olan 2012’de ülkenin “muhafazakâr sosyolojisi” siyasi güdümleme ile yeni reyting ölçüm sisteminde öne çıkarıldı.
Dinamizmin zirvesindeki sektör, bu “sosyopolitik” girdiyi çok dikkate almadan işleyişini eski seyirci profilinin yerleşikleştirdiği anlayışlar, temalar, içerikler üzerinden sürdürdü.
Ama tabii reytingde eski karşılığı bulamadı. Buna çabuk ve kolay kazanç arzusuyla yaratıcılık ve özgünlükten yoksun tapon işlerin çokluğu da eklenince her sezon önce bir dizi patlamasına, sonra da dizilerin elde patlamasına tanıklık eder olduk.

***

Üç yıldır durum bu, ama kriz karşısında kimsenin ihtiyat gösterdiği yok. Bunu çarpıcı şekilde özetleme yolunda önceki hafta Doğuş Yayın Grubu yöneticileriyle buluştuğumuz bir yemekte paylaşılan iki bilgiyi not edeyim. Şirketin Satış Grup Başkanı Ateş İnce, Reklamcılar Derneği’nin verilerine dayanarak, televizyonlara verilen reklam miktarının son bir yıl içinde yüzde 58’lerden yüzde 51’lere düştüğünü vurgulayarak bunun çok ciddi sorunlar doğurmaya gebe olduğunu belirtti. Reklamveren artık televizyonda, özellikle de dizilerde aradığını bulamıyor ve dijital ortama yöneliyor diyerek de devam etti:
Çünkü içeriğin reklamveren açısından ‘taşıyıcı’ özelliği kayboldu. Eskiden mevcut dönüşü şimdi alamıyor verdiği reklamdan. İçerik daha lokal’ iş yapıyor, ama şehirli karşılığı yok. Tabir hoş gelmeyebilir ama bu ‘Beyaz Türkler’i kaybetmenin sonucu. Ayrıca yurtdışı satışları da etkilendi. Yeni sistemde reyting almaya yönelik içerikler dışarıda da rağbet görmüyor. Yabancı alıcılar, ‘ne oluyor, Türk dizileri kötüleşti’ demeye başladı.
Hal böyleyken Star TV Genel Müdürü Ömer Özgüner’in kaydettiği bir nokta da sorunun bir başka cephesini ortaya serdi. Dedik ya, artık dizilerin gelmesiyle gitmesi bir oluyor. Özgüner de diyor ki, bir dizinin durumu hemen bir-iki haftada netleşip uzun sürmeyeceği anlaşılınca daha bitmeden onun oyuncularına başka bir diziden teklif geliyor, oyuncu da cevabını bildiriyormuş!..
Açık değil mi! Yapımcısından yönetmenine, senaristinden oyuncusuna aslında herkes bir çöküşün içinde olunduğunun farkında ama 4-5 yıl öncesinden kalma başarılı, verimli, bereketli havanın hâlâ tümden yok olmamış etkisinden dolayı kimse bunu dert edip kafa yoracak noktada da değil. Herkes anı kurtarma, “sermaye”den yeme telaşında.

Çalışma koşulları adaletsiz
Ne içerik vasatlığı, ne dizilerin dayanılmaz süresi, ne de uzun, yıpratıcı, adaletsiz çalışma koşulları… Bunlar sadece yakınılan, ama düzeltilmesi için pek bir şey de yapılmayan mevzular. Henüz her şey tümden sıfırlanmamışken son bir voli daha vurma hevesi, herkesin hareket tarzını belirmekte gibi.
Türkiye’de dizi sektörü 2000’ler dönümünden sonra öyle bir noktaya vardı ki dış pazarlarda bile rağbet gören yapımlar düşünüldüğünde ondan bir “transatlantik” diye söz etmek yanlış olmaz. Ancak bu “transatlantik” son birkaç yıla bakıldığında oluk oluk su alıyor ve durum vahim. Onun içindekilerin bunu bile bile yukarıda özetlenen tavrı, yani mesela bir diziden öbürüne, hem de önceki bitmeden koşuşturan oyuncular mı?..
Bu olsa olsa “batan geminin malları bunlar” nev’inden bir koşuşturmadır!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları