Mümtaz Soysal

Cemaatler Curcunası

04 Ocak 2014 Cumartesi

HEP vardılar, hep bilirdik var olduklarını. İnsanları yönlendirdikleri, gerektirdiğinde gerekeni yaptırdıkları ya da kenara çekilip suspus olmaya zorladıkları, yahut tam tersine ses çıkartmakla görevlendirdikleri bilinirdi. Ülkenin yönetiminde ağırlıkları hissedilir, siyaseti yönlendirişleri hesaba alınırdı. Kısacası, birer büyük siyasal parti gibiydiler. İktidardan olmaları veya iktidara karşı çıkmaları onların keyfine bırakılmıştı. Daha doğrusu, partiler onları değil, onlar partileri yönetirdi.
Dolayısıyla ve yine dolaylı olarak, ülkeyi ve devleti yönetenler onlardı. Bazen uzlaşarak, bazen çekişerek.
Yalnız unutmayalım ki, onlar cemaatlerdi. Yani başlangıçtan beri şöyle ya da böyle tarikatların yaratıklarıydı.
Bu bakımdan, saf hukuk açısından “laik” kuruluşlar oldukları söylenemezdi. Cihanca ünlü yerli ulemadan kimileri tarikatçı seçkinleri ciddiye alıp laik yüksek bilim kurumlarında onlardan söz ediyor olsalar bile, yapılan nihayet tarikat propagandasından başka bir şey değildi.
Daha açık konuşalım: Herhangi bir yasaya göre kurulmuş olmayan, herhangi bir yasaca denetlenmeyen cemaatler, bir bakıma partilerden, derneklerden, vakıflardan, sendikalardan farklı olarak, siyasal yaşamımızın “gizli örgütleri” sayılmazlar mı? Haydi, “gizli” sözcüğü pek esrarengiz yahut gizemli kaçıyorsa, isterseniz “saklı” diyelim, ama yine de çağdaş bir ülkenin bu çeşit kuruluşlarca yönetiliyor olması hukuk devleti ilkesine biraz ters düşmüyor mu?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çelişki Korkusu 19 Mart 2014
Acı 14 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları