Nesin'den 'Büyüklere Masallar'!

03 Aralık 2008 Çarşamba

29 Ocakta bu köşedeki yazım şöyle başlıyordu:

Gel de büyük yazar Aziz Nesine hak verme! Türk halkının yüzde 60ının zekâsından kuşku duyan yazarın, yaklaşık yarım yüzyıl önce okuduğumBüyüklere Masallarkitabından bir öyküyü anımsadım.

Halkı mutlu, zengin bir ülkede yılanlar, çıyanlar, çakallar, çeşitli haşereler çoğalmaya başlamış. Ne kadar mücadele edilirse edilsin bu yaratıkların tüm ülkeye yayılışı önlenememiş.

Ülke ileri gelenleri ne yapacaklarını şaşırmışlar. Biri, bir ulu insanı anımsamış. Ülkeyi, kurtarsa kurtarsa onun kurtaracağını algılamışlar. Ulu, insanların isteklerini kabul ederek başa geçmiş. İlk talimatıDoğu kapısını kapatın! olmuş. Güç bela doğu kapısı kapatılınca, yaratıkların ülkeye girişleri önlenmiş. Yaratıkların daha da çoğalmaları önlenince, içeridekilerle mücadele kolaylaşmış. Ülke eski mutlu yaşamına dönmüş.

Aradan uzun bir süre geçmiş. Ülkenin ileri gelenlerinden bazıları ötekilerin önüne geçme sevdasına kapılmışlar.Doğu kapısını azıcık aralarsak, gelenler bize oy verir, biz de seçimi kazanır, başa geçeriz düşüncesini uygulamışlar. Doğudan gelen yılanlar, çıyanlar, çakallar oylarını kapıyı aralayanlara vermişler. Bir sonraki seçimde öteki ileri gelenler deBu sefer doğu kapısını biz biraz daha fazla aralayalım. Yeni gelenlerin oyları ile seçimi biz kazanırız demişler. Gerçekten yeni gelenlerin oyları ile seçimi kazanmışlar. O günden sonra seçimi kazanmak isteyen herkes, kapıyı kendine göre aralamış, sonuçta ülke ulunun müdahalesinden önceki duruma dönmüş. Öykü, ileri görüşün güzel bir örneği değil mi?

Bugün köşemizde türban ve kara çarşaf olgusunu değerlendirmek için o yazımı anımsayalım istedim. Bu masaldan sonra tarihsel bir gerçeği de anımsayalım. Fransız İhtilalinin ardından 1796da Parise atanan ilk Osmanlı Büyükelçisi Moralı Seyit Ali Efendi denizyolundan gittiği Marsilyada büyük törenle karşılanır. Napolyon Bonapart başta olmak üzere, özellikle Fransız sosyetesinin bayanlarından olağanüstü ilgi görür. Ali Efendinin sarığı Fransız kadınları arasında moda olur. Farsçadan dilimize giren dülbend (tülbent) sözcüğü, Pariste Ali Efendinin sarığına özenilerek değerli kumaşlarla saçları örtme biçimi türban sözcüğüne dönüşür. Fransızca türban sözcüğü ve biçimi yeni adıyla Türkiyeye geri gelir. Dolayısıyla türbanın İslamiyetle en ufak bir ilişkisi yoktur.

Erzurumdaki İran Başkonsolosluğu Doğu kapısını açıncaya değin Türkiyede türban görülmez. Daha önce yazdığımız gibi, İran Başkonsolosluğu 1985te İslamiyeti değil Humeyni dinini Türkiyeye ihraç etmeye, Atatürk Üniversitesindeki genç öğrenci kızlarla başlar. Burssuz, yoksul kız öğrencilere, devlet bursunun iki katı bir aylığı karşılıksız verir. Tek koşul Humeyni dininde olduğu gibi türban takmaktır. Bu girişim kısa sürede bu üniversitede yaygınlaşacak, sonra öteki üniversitelere sıçrayıp siyasal simgeye dönüşüm gerçekleşecektir. Tahran, doğu kapısını aralamıştır.

 

Kapatılan Kadınlar!

 

Prof. Dr. Necmettin Erbakanı Cumhuriyetin ekonomi muhabirliğini yaparken Odalar Birliği başkanlığına 1969da seçilmeden önce genel sekreterken tanımıştım. Başkan seçildiği günü çıkan kavgada ülkücü yandaşları bir grup gazeteci arasında beni de tartaklamışlardı. Bu olaydan sonra Erbakan nazik bir dille geçmiş olsun ve özür içerikli bir mektup göndermişti.

İki yıl önce, 41 yaşındayken sekreteri 24 yaşındaki Nermin Hanımla evlenmişti. Alımlı bir kadın olan rahmetli Nermin Hanımı da o günlerde tanımıştım. Başı açıktı. Nikâhta da başı açık bir gelinlik giymişti. O yıllarda moda olmaya başlayan mini etek giymese de etekleri diz boyundaydı. Ancak yıllarca sonra Nakşibendi eşinin baskısı ile örtünmek zorunda kaldı. Erbakan Hoca, birlik başkanlığını sıçrama tahtası olarak kullanıp aynı yıl Konyadan bağımsız olarak TBMMye girdi. Bir yıl sonra Milli Nizam Partisini kurdu. 12 Martta partisi kapatıldı. Ardından çeşitli partiler kurdu ve kapatıldı. Doğu kapısını aralatan İran büyükelçileri ve kara çarşaflılarla seçim alanlarında boy gösterdi.

Erbakan Hocanın rahleyi tedrisinden geçen, günümüzde devlet protokolünün tepesindeki üç kişinin eşlerinin evlilikleri öncesindeki giysilerine bakalım. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 30 yaşındayken 14 yaşında evlendiğinde Hayrünnisa Hanımın da başı açıktı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın eşi Emine Hanımın yandaki resmine bakarsanız evlenmeden önce bırakın başının açıklığını, eteğinin diz boyunun üstünde olduğunu görürsünüz. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin eşi Gülten Hanımın gelinliğinde türban nerede?

Türkiyede bazı siyasacılar, iktidara gelmek için kadını, ikinci sınıf kapatma insan olarak görmüyorlar mı?

 

Baykalın CHPsinin Tespihi!

 

CHP’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 1925’te Kastamonuda ne demişti: Biz her açıdan uygar insan olmalıyız. Düşüncemiz, aklımız, tepeden tırnağa kadar uygar olacaktır. Uygar ve uluslararası giysi ulusumuza layıktır, onu giyeceğiz. Partinin bugünkü başkanı Deniz Baykal ne diyor: Türban siyasal simgedir, kara çarşaf değildir. Yandaşlarına göre Baykal ne yapmış: Açılım!

Değil şu anda koltukta oturması, daha önce de çeşitli kereler yazdığımız gibi, çoktan çekip gitmesi gereken Baykalın seçim karnesine göz atalım:

Genel seçim: 1995te yüzde 10.7, 1999da ise 8.7 ile CHPyi barajın altına gömen Genel Başkan diye tarihe geçmemiş miydi?. 2002de yüzde 19.4, 2007de DSPnin payandası ile yüzde 20.9.

Yerel seçim: 1994te yüzde 4.6, 1999da 11.8 ve 2004te 18.2.

Baykal, aklı sıra Nesinin masalında olduğu gibi Doğu kapısını aralayıp partisine oy kazandıracak. Erdoğan, Baykalın bu girişiminden dolayı zevkten dört köşe olduğunu acaba neden açıkladı dersiniz?

Baykala çok tepki geldi. Ama Baykal her şeyin iyisini bildiği için tepkilere tepki gösterdi. Bugüne değin iktidar yüzü göstermediği CHPyi iktidarsız yapmış bir genel başkan hakkında Hürriyet gazetesinde Latifin bir karikatürünü, komşu taksi durağımdan, CHPye oy vermiş ve yine de vereceğine inandığım bir şoför arkadaş, sokaktaki adam diliyle yorumladı.

Latifin karikatüründe, eşi kara çarşaflı olan bir satıcıya bir müşteri, CHP tespihi var mı otuz üçlük! diye soruyor. Şoför arkadaş, karikatüristi eleştiriyor: Tespih zaten 33lüktür. İktidarsız CHPnin tespihi olsa olsa 31lik olur!

Baykal CHPde açılım derken, kapalım uygularken yoksa yine çarşaflamıyor mu?

Rahmetli Ertuğrul Baydar!

Siyasal Bilgiler Fakültesinde benden iki yıl önceki sınıfta okuyan rahmetli ağabeyimiz Ertuğrul Baydar, uzun süre Çalışma Bakanlığında müfettiş olarak görev yaptı. Fakültede anlattığı bir olayı anımsıyorum.

Babasına dayanarak anlattığı gerçek öykü kolay kolay unutulacak gibi değil. Öyküyü Baykal gibi eşi ve SBFden çalışkan sınıf arkadaşım Olcay Hanımın da anımsayacağını sanıyorum.

Celal Baydar, Ağır ceza başkanlığı yapmış bir yargıç... Doğu Anadoluda bir kentte bu görevde eşi Samime Hanım ile kara çarşaflı kadınların çokluğundan yakınmaktadırlar. Atatürk kuşağının aydın çifti bu durumdan çok üzgündürler. Ertuğrulun öyküsü şöyle gelişir:

Bir gün babam eve geldiğinde anneme gözün aydın dedi. Annem nedenini sorunca babam anlattı. Kent kara çarşaflılardan kurtulacak. Vali bey bir genelge yayımladı. Bundan böyle genelevde çalışan kadınlar çarşı iznine çarşaflı çıkacaklar. Yarın belediyenin tellalı da valinin genelgesini sokaklarda duyuracak. Sonuçta kentte bir hafta içinde tek bir çarşaflı kadın kalmadı!”

 

Elmek: [email protected] \tFaks: 0312. 442 79 90



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları