Acun’un Kısa Tarihi

21 Nisan 2015 Salı

Acun Ilıcalı ikiye ayrılır: Firarda-Acun ve Survivor-Acun… Firarda-Acun yahut “Acun Firarda” bir çıkış/yükseliş öyküsüdür. Survivor-Acun ise o yükseliş sonucunda gelinen yerde durabilme öyküsü. Zirvede hayatta kalabilme (“survival”) öyküsü.
Survivor” burada birbiriyle bağlantılı iki anlam katmanına sahip. Birincisi, Acun’un bir “patron” olarak kalabilme mücadelesini işaret eden anlam... Diğeri ise onun TV 8’de yaptığı işin sadece “Survivor”dan ibaret bir pratik haline gelmiş olması. Aslında bir yayıncılık vahametini simgelercesine programın haftada beş gün “prime time” 1 ve 2’de karşımızda oluşu. TV 8’in neredeyse “Survivor”a indirgenmiş bir “TV 8urvivor” haline gelmiş olması…
Acun Firarda” ise neşeli bir girişimcilik öyküsüydü. Çiçeği burnunda hırslı, girişken bir gencin öyküsü…
Onun ortaya çıkışına dair tatlı bir değerlendirme, şimdi Star TV Genel Müdürü olan ama bir zamanlar bu ülkenin popüler ilgiye açık ilk “popüler kültür” çalışmasına birlikte omuz verdiğimiz Ömer Özgüner tarafından kaleme alınmıştır. 2004 yılında Milliyet bünyesinde çıkan haftalık “Popüler Kültür” ekinde o dönem yayındaki “Acun Firarda”yı yazmış Özgüner şu başlık altında: “Gençlerin aklı firarda”…
Yazıdan öğreniyoruz ki Acun Ilıcalı o dönemde de gençlerin özendiği biri. Henüz ortada “Celebrity Güven Endeksi” falan yok, ama bir üniversitede yapılan ankette öğrencilerin yüzde 75’i, ileride “Acun olmak” istediklerini ifade etmiş!..
Peki, Acun nasıl Acun oldu? Özgüner’in özetinden özetle aktaralım: Anadolu lisesini bitirmiş İngilizce öğretmenliğinde okuyan genç, bir arkadaşıyla Show TV’nin önünden geçerken şaka niyetine “İçeri girelim spor muhabiri oluruz belki” demiş, mucize kabilinden girer girmez Şansal Büyüka ile tanışmış ve işi kapmış! Fener maçlarına beleş girme gibi “mütevazı” bir hedefle çıkılan yolda çok geçmeden “firar” edecek ve dünyayı keşfetmeye dönük “egzotik” arzular ile güzel kızlarla takılmaya dönük erotik arzuları buluşturan bir performansın içinde bulacaktır kendini…
Tabii Acun’un hırslı ve şanslı olduğu kadar işe uygunluğunu da kaydetmemek haksızlık olur. Ekran ve şov için biçilmiş kaftandır o. Sohbet programlarının “üstad”ı Orhan Boran’ın onu kendisine ardıl olarak zikrettiği bir konuşması dahi olmuştur!
Acun yeteneklidir, ama yeteneğini değişen zamanın ruhuna uygun ve rahmetli Boran’ın aklından geçmesi hayli zor mecralarda değerlendirdiğini de kaydetmek gerekir. Geçmiş zaman Orhan Boran’a medya patronluğunun önünü açabilir miydi, hayır. Bugünün “MESH (Medya, Eğlence, Show) Çağı” Acun’a bu kapıyı açtı.
Şimdi mesele, başta işaret ettiğim gibi, çıkılan zirvede kalabilmek ve artık bu, peri masalı olmaktan çıkıp korku filmine dönüşmüş bir “survivor” öyküsü.
O yüzden Acun’u birbirleriyle en bayağı şekilde atışıp takışan yarışmacılar arasında Orhan Boran’ın hayran olduğu sunuculuk performansını çar-çur ederken izliyoruz. Elde, dilde, bedende bir dolu kaba ve küfürlü dışavurumu hepimizi şaşırtan bir alttan alma ile müsamahakâr karşılayışına tanık oluyoruz.
Böylece “Survivor”, Acun’un “firar”dan dönüp kendisini isteye isteye kapattığı bir hapishane haline geliyor. Tabii ki onun içinde bir lokma ekmeğe ya da (hadi kafiyeli olsun!) “kurabiye”ye muhtaç değil, ama reklamverenin dişinin kovuğunu dolduracak bir reyting uğruna “Turabi”ye muhtaç.
Turabi, Acun’un mahpusluğudur. Buradan “firar” da zor görünmektedir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları