23 Nisan… 24 Nisan… 25 Nisan…

24 Nisan 2015 Cuma

Tersten başlayalım…
25 Nisan 1915…
18 Mart’ta donanmasıyla geçemediği Çanakkale Yarımadası’nın çeşitli noktalarında İngiliz, Avustralya ve Yeni Zelanda (ANZAK) askerlerinin çıkartmaları başladı.
Yarbay Mustafa Kemal çıkartmayı algıladı. Kıyıdaki gözetleme ve koruma birlikleri çıkartmayı önleyecek güçte değillerdi. Kayıplar başlamış, Arıburnu’nda çekilme gözleniyordu. Sonrasını Mustafa Kemal’in, Ruşen Eşref Ünaydın’a anlattıklarından bilirsiniz:
“- Conkbayırı’nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırı’na doğru kaçtığını gördüm... Önlerine çıkarak:
- Niçin kaçıyorsunuz, dedim.
- Efendim düşman dediler!
- Nerede?
- 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, serbestçe ilerliyorlardı. On dakika istirahat etsin diye askerleri geride bırakmıştım... Düşman tepeye gelmişti... Düşman, bana askerlerimden daha yakındı! Düşman benim yere gelse, kuvvetlerim çok kötü duruma düşecekti. O zaman bilemiyorum, bilinçli düşünme ile mi, yoksa önsezi ile midir, askerlere:
- Düşmandan kaçılmaz, dedim.
-Cephanemiz kalmadı, dediler.
- Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim.
Bağırarak bunlara süngü taktırıp yere yatırdım. Ayrıca Conkbayırı’na doğru ilerleyen piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin, bulunduğum yere gelmeleri için, emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır...”

24 Nisan 1915…
Tarihe “Çanakkale geçilmez!” sözünün yerleştiği o günlerde Rus ordusu Doğu Anadolu’ya girdi. Silahlı Ermeni birlikleri, Rus ordusunun ilerlemesine katkıda bulunuyorlardı. Bir hafta önce Bitlis’te, ardından komşu illerde silahlı eylemlerle, isyan başlatmışlardı.
Batı’daki savaş, Osmanlı’nın “Duyunu Umumiye” bağlantılı dış borçları altındaki ekonomik çöküntü, çeşitli cephelerde savaşları yitirilmesinden cesaretlenen Ermeniler de “bağımsızlık” sevdasına kapıldılar.
Tıpkı, bugün PKK’nin, Kuzey Irak’taki Kürtler ile bağımsız Kürdistan kurma amacıyla terör uygulaması gibi. Günümüzde “PKK terörü” denilirken o yıllarda “Ermeni çetelerinden” söz ediliyordu! Osmanlı Dâhiliye Nezareti, 24 Nisan’da 14 vali ve 10 mutasarrıfa “komitacıların (çeteciler) tehcir edilmelerini” bildirdi.
“Hicret – göç” sözcüğünün uzantısı olan “tehcir” ile Ermenilerin, bulundukları yörelerden “zorunlu göçlerine” başlandı. Osmanlı, aynı günlerde Batı’da İngilizlerle savaşırken arkadan vuran Ermeni çetelerine karşı, eski deyimiyle “nefsi müdafaa” zorunda kalmıştı.

***

100 yıl sonra 24 ve 25 Nisan’da değişik törenler düzenleniyor! Başta ABD’ye yerleşen Ermenilerin, son yıllarda başlattıkları “soykırım” savını, Erivan’da törenle anacaklar.
Papa 1. Francis “Hıristiyanlık” ortak paydasında 24 Nisan için “soykırım” dedi. Ankara elçisini çekti… Çanakkale’ye göndereceği kardinal son dakikada hastalandığı için (!), başka kardinal yokmuşçasına Papa temsil edilmeyecek!
Avusturya “soykırım” dedi Ankara elçisini çekti… (Bu satırlar yazılırken Alman parlamentosunda da soykırım bildirisinin oylanması bekleniyordu.)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Çanakkale’deki törene değil de Erivan’a gideceği açıklandı. “Soykırım” yerine “büyük felaket” demeyi yeğleyen ABD Başkanı Barack Hussein Obama ise Erivan’da kendisini Hazine Bakanı Jacob J.Lev düzeyinde temsil ettirirken Çanakkale’de Büyükelçi John Bass ile yetindi.
Yeni Türkiye’nin Veziriazamı, temel söylem olan “soykırım değil, tehcir” söylemini dışlayıp “Tehcir insanlık suçudur!” derken kabine arkadaşı Efgan Ala “Biz tehcir yaptık!” sözleriyle Başbakanı’nı yalanlıyor, ikisi de alay konusu oluyordu.
İstanbul’da Patrikhane’deki törende, Türkiye ilk kez bir bakanla, Avrupa Birliği’nden sorumlu bakan, emekli büyükelçi Volkan Bozkır ile temsil ediliyor. Ermeni terör örgütü ASALA’nın öldürdüğü meslektaşı 42 Türk diplomat herhalde kabirlerinde sağdan sola dönüyorlardır!
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, milli futbol maçı bahanesi ile 1998’de Erivan’da Serj Sarkisyan’ın ayağına gidiyor, imzalanan dostluk protokollerini Ermeniler sonra çöp sepetine atıyorlardı.

23 Nisan 1920...
Çanakkale’nin gazi yarbayı Samsun’a çıktıktan sonra, yol boyu kongreler düzenleyip Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni kurarak “demokrasinin temelini” atıyordu. Henüz yolun başıydı. İstiklal Savaşı yapılacaktı, sonrasında “Türkiye Cumhuriyeti” kurulacaktı. Bu nedenle 23 Nisan’ın önemi “çocuk” olarak öngörüldü, “egemenlik” ve “çocuk bayramı” olarak kutlanan gelindi. “Türkiye Cumhuriyeti’ni” kuranla, “Yeni Türkiye’nin Başkanlığı” sevdalısının farkı, burada da görülüyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları