Hikmet Çetinkaya

Bu Acı Hepimizin!..

25 Nisan 2015 Cumartesi

Bir toplum yakın tarihiyle yüzleşmekten korkarsa o ülkede temel hak ve özgürlüklerden, sevgiden, barıştan, kardeşlikten söz edilemez...
Önce tarihle yüzleşecek, hesaplaşacak, özeleştiri yapacaksın!
Tarihin kanlı sayfalarını yırtıp atmayacaksın!
Mustafa Kemal’in emperyalist devletlere karşı bağımsızlık savaşını nasıl verdiğini, hangi koşullar içinde 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastığını, Sivas ve Erzurum kongrelerini hangi amaçla yaptığını bileceksin.
Avrupa’nın “reform” aşamasından nasıl geçtiğini, uyanışve aydınlanmadönemlerinin yol haritasını anlayıp kavrayacaksın.
Bir katliamı, kıyımı, soykırımı...
Adı ne olursa olsun aynı coğrafyada yaşayan farklı etnik, dinsel kimliği olan insanların birbirlerini boğazlamasını şovenist bir bakışla değerlendirmeyeceksin.
Eğer insansan ve vicdan sahibiysen tüm kıyımlara karşı çıkacaksın, evirip çevirip kıvırmayacaksın...
1915 yılında yaşananlar ortak acıdır, hüzündür!
Bu ortak acıyı dillendirirken, derin milliyetçi duygulardan arınmamız gerekir.
Çünkü 100 yıl bir yakın tarihtir ve bu yakın tarih salt Anadolu coğrafyasında değil, Avrupa’da da kanlı bir süreci içerir.
Bugün Hıristiyan ortaçağı Avrupa’da çoktan aşıldı; Atatürk, Doğu’da İslam ortaçağını yırtmak için Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu...
Gerçeği söylemek gerekirse o karanlıktan tam anlamıyla kurtulup aydınlık göğe ulaşamadık!

***

Bugün soykırım olup olmadığı tartışılıyor sadece. Tarihle yüzleşmekten çekiniyoruz.
Tarihten hesap sorup, olup bitenleri enine boyuna oturup konuşmalıyız...
Orhan Erinç’in deyişiyle ortak acılarımızı tekilleştirmek kimin işine yarıyor?
Emperyalizmin!
Emperyalizm kan gölünden beslenir, vahşi kapitalizmin kucağında gelişir.
Gelin hem 1915’i, hem 1920’yi, hem 1923’ü, hem Dersim’i, hem de faili meçhul cinayetleri oturup konuşalım...
Hrant Dink’in tetikçisi belli tamam da “vur” emrini veren kim, ben onu merak ediyorum...
Susurluk raporunu merak
ediyorum!
Her şeyin üstünü örtme gibi bir alışkanlık, siyasal iktidarın aymazlığı, bilgisizlik “tehcir”in yüzüncü yılında Türkiye’yi daha da yalnızlaştırıyor.
Siyasal iktidar bilimi, tarihi kendi kafasına göre yorumluyor, cehalet denizinde kulaç atmayı seviyor.
1915 nedir, ne değildir?..
Bu konu bilimsel olarak, tarihsel gerçekleri ve hukuksal yapısıyla yeteri kadar niye tartışılmadı?
Adına ister “kıyım” ister “soykırım” deyin hiç fark etmez!
Yaşanan ortak bir acı var!
1915’le yüzleşmemiş olmak, elbet Ermeni diyasporasının işine yaradı, siyasal olarak sömürüldü.
Peki, Türkiye niye anlatamadı 100 yıl boyunca bu ortak acıyı dünyaya?
Olaya milliyetçi duygularla yaklaştıkları için...
Kimi Ermeniler de kimi Kürtler de milliyetçi duyguları öne çıkarıyorlar tıpkı kimi Türkler gibi...
Milliyetçilikle bir yere varılmaz, sonu şovenizm uçurumdur. Bir milliyetçilik öteki milliyetçiliği körükler, işin içinden çıkılmaz hale gelir.
Onun için “kör milliyetçiduyguları bırakıp, dünya halklarının, işçilerinin kardeşliğinden yola çıkıp, sermayeemek çelişkisi üzerinde duralım.

***

Aydın Engin’in “molla hilesi”ni anlatacaktım. Şu şovenizmin kalem bezirgânlarını falan.
O sürekli düşman yaratan, o düşmanla insanların hayatlarını çalanları...
Ekmeğimize, aşımıza düşman olanları... Kenan Evren, Pinochet, Franko, Salazar, Hitler, Mussolini... İslam dünyasında ortaya çıkan diktatörleri...
Bu nedenle tarihle yüzleşmek, hesap sormak gerek ortak acılar için...
Çünkü bu acı Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Süryani, Laz, Çerkes!
Hepimizin!
Rakel Dink’in dün Cumhuriyet’te çıkan içimi yakan yazısı insanlık için...
Ve Pablo Neruda’nın şu dizeleri uzamış yazıyı bitirmek için:
“Kaldırmalıyız basamakları, gerçek damların, hüzünlerin arasından, yanıp tükenirken...
Bir ırmak vardır yaranın üstüne düşen, bir okyanus paramparça bir okyanusun göl-gesini döven, bütün bir gök vardır, bir öpüşü delik deşik eden.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları