İnsanlığın, Ölmeden Önce Yüzleşmesi Gereken İvedi Gerçekleri

28 Nisan 2015 Salı

Vicdan, gerektiğinde kalleş ve ikiyüzlü de olabilen sanal bir organ.
Geçmişle yüzleşmenin hesabını yapmakta gösterdiği ustalığı, bugünün hesaplaşmalarında göstermiyor.
Kurnazlık yapıp, işi akla ve mantığa bırakıyor.
Kalbin altından beynin arkasına süzülüp içgüdüsel bir refleksle kendisini korumaya alıyor.
Zaman geçsin, sorumluluk gölgelensin, mesafe artsın, her şey geride kalsın... Anca o zaman kalbin altındaki yerine geri iniyor.
Vicdan, gerektiğinde politik ve dolayısıyla tehlikeli de olabilen bir organ.
Bu sayede:
Şu kadın, yağmurlu bir havada yerde sürünerek dilenen bacaksız başka bir kadının yanından, güle oynaya geçebiliyor.
Şu şoför, trafik ışıklarında durduğunda arabanın camına yapışmış çıplak ayaklı bir delikanlıyı bir el işaretiyle def ediveriyor.
Şu adamın kulakları, yemek yediği masanın yanı başında yere bırakılmış kir içindeki bir çocuğun zar zor üflediği flüte sağır.
Şu genç kızın gözleri çöp kutularından yemek toplayan yarı deli evsize kör.
Şu yaşlının kalbi, savaştan kaçıp gelmiş çocukların tehlikeli sokaklarda gece yarısı tiner koklayarak dolaşmasına dayanıyor.
Dünya, bizler gözlerimizle gördüklerimize katlandıkça daha da çirkin dönüyor.
Susuyoruz.
Daha önce de sustuğumuz gibi.
Sustukça sıra bize geliyor.
Daha önce de geldiği gibi.
Buna rağmen geçmişle yüzleşmekte gösterdiğimiz ısrarın zerresini bugünle yüzleşmekte göstermeye yanaşmıyoruz.
Sistem etrafımızdaki yoksulların ve tutunamayanların ve azınlıkların soyunu kırıyor.
Bizim kalbimiz hâlâ sapasağlam.
O kolektif suç, verdiğimiz ödünler yüzünden çağlardan çağlara yuvarlanarak ve tüm suskunları bünyesinde toplayarak büyüyor.
Biz onu eski zamanlara ait bir günah sayıyoruz; saygıyla yasını tutuyoruz.
Ama aynı günahı her gece yatağımıza yattığımızda ve her sabah kahvaltı sofrasına oturduğumuzda ve her sokağa çıktığımızda ve bize dayatılan değerleri sorgusuz sualsiz her kabul edişimizde ve hiç ama hiç isyan etmeyişimizde yeniden işliyoruz.
Soy, sadece savaş zamanları bir halkın başka bir halkı kendi çıkarları için kasten ölüme göndermesiyle kırılmaz.
Soy, barış zamanları insanların yanı başlarında, gözleri önünde, ayakları dibinde süren insanlık dışı hayatlara, kendi çıkarları için kayıtsız kalmasıyla da kırılır.
Yaşadığımız çağ, tutunamayanların soyunu kıran bir çağ.
Yaşadığımız çağ azınlıkların yok sayıldığı bir çağ.
Yaşadığımız çağ bizi yoksullukla tehdit eden bir çağ.
Tehdide boyun eğerek sistem dışı kalanı hep birlikte görmezden geliyoruz.
Ne sistemin paketleyip elimize tutuşturduğu standart ahlak ve vicdanla yetinmekten utanıyoruz ne de toplumsal geçerliliği olan bahaneleri bir madalyon gibi yakamızda taşımaktan...
Geçmişte yapılan hatalarla yüzleşmek evet çok önemli...
Bugün yapılmakta olanlarla yüzleşmekse ne yazık ki keyfekeder...
Bu yüzden her çıkmaza girişinde “Dünyayı ben mi kurtaracağım” diyebilen insanlığın, ölmeden önce yüzleşmesi gereken ivedi gerçeklerinin en başında kendi bencil tahammülü var.
Atalarının günahlarıysa en sonda.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları