AB, Ilımlı İslamı Neden Tercih Ediyor?

06 Aralık 2008 Cumartesi

Ilımlı İslam modeli Morton Abramowitz-Graham Fuller cephesi tarafından, ABDnin yeni Türkiye politikası içinkurgulandı ve uygulamaya kondu.

Özal-Çiller hattındaki sermaye partileriTürkiyenin Batı tarafından kontrolünde, beraberinde bazı riskler taşıyordu”. “Kırsaldan ve varoşlardan uzaklaşan bu partilerTürkiyede sosyal patlamalara neden olabilirdi. Bu da, devrimci (ve Kemalist) güç odaklarının yolunu açabilecekti.

Güney Amerikada ortaya çıkan gelişmelerin Türkiyede de görülmesinden, ABD ve ABnin ödleri patlıyor. Bu durum,Türkiyede ılımlı İslam devletinin,“Türkiye Cumhuriyetinin yerine yavaş yavaş yerleştirilmesinin, Batı için daha yararlı olacağıdüşüncesini getirdi.

ABD ve İngilterenin öncülüğündeki bu hareket Fransa ve Almanya cephesinde önceleri soğuk ve mesafeli karşılandı.

-Fransa zaten, kendi içindeki milyonlarca Müslüman yüzünden büyük sorunlar yaşıyordu. Ayrıca içinde koruduğu mollalarınİranda, Batı karşıtı bir rejimgetirdiklerini gördü ve yaşadı. Bu nedenle Türkiyede, İslamcı bir devlet yapısına destek vermek istemiyordu.

-Almanya ise 2.5 milyona yaklaşan Müslüman Türknüfusu ile zaten sorunlar içinde yaşıyor. Onları Almanlaştırmaya çalışırkenTürkiyede siyasal İslama destek vermesi akılcı gelmiyordu, Washington-Londra hattına bu konuda mesafeliydi.

Ancak öte yandan Türkiye-AB ilişkilerinde Brüksel çok uygun bir ortam yakalamıştı ve 3 Kasım 2002 sonrası iktidara gelen (getirilen) AKPnin,AB (ve Batı) için en yararlı hükümet olduğugerçeği ortaya çıktı.

AB, Amerika’nın çizgisine giriyor...

Fiilen yaşanan AKP iktidarı, Almanya ve Fransanın düşüncelerinin, özellikle 2004 yılından sonra değişmesine neden oldu. ABD ve İngiltere haklıydılar; “Laik Türkiye Cumhuriyeti yerine”, siyasal İslamı öne çıkaran bir yapının yavaş yavaş gerçekleşmesi ABnin Türkiye ve bölge politikalarıyla örtüşüyordu. Nasıl mı?

1) AB Türkiyeyi üç temel anlaşma ile denetimi altına almıştı(*): Türkiyedeki iç siyasi, iktisadi, kültürel ve güvenlik işlerini AB ülkelerinin bölge çıkarları doğrultusunda yönlendiriyordu”. Bu sürecin, yani AB sürecininaksamadan devamı için, Türkiye Cumhuriyetini ikinci plana iten, sosyal hukuk devletinden hoşlanmayan, demokrasiye arkasını dönen bir yapılanma kalıcı hale getirilmeliydi.

Bu da ancak siyasal İslamı öne çıkarmakla sağlanabilecekti.

2) Türkiyenin, ABye alınmadan ABnin himayesi altında tutulabilmesi içinülkenin kimliğinin, daha belirgin bir biçimde farklılaştırılması yararlı olacaktı.

Toplumda siyasal İslamın öne çıkması,Türkiyenin, (öteki) durumuna sokulmasını kolaylaştıracaktır”.

3) Graham Fullerin Yeni Türkiye Cumhuriyetikitabında önerdiği gibi Türkiye, Ortadoğulu ve Arapçı bir kimliğe yaklaştırılarak”, Batının bölgeye uzanan bir köprüsü olmalıydı.

-ABnin güdümünde bir Ortadoğu taşeronu

-AB ile Ortadoğu arasında bir tampon bölge

-Üstelik, AB süreciile Brükselin himayesi altına sokulmuş bir ülke

Türkiye Cumhuriyeti yerine Ilımlı İslam devleti yapılanması işte bu nedenlerle ABnin de işine geliyordu. Onlar da AKPye destek vermeye başladılar.

Kapatılma davası, Ergenekon ve diğer konularda ABnin tutum ve baskıları göz önüne alındığında, Brükselin kimin ve neyin tarafında yer aldığı açık olarak görülür.

Çelişkili gibi görünse de artık Brüksel de ABD ve İngilterenin çizgisine gelmiştir.

Yeni politikanın gereği

Soğuk savaş sonrasında ABD ve ABnin yeni bölge politikaları bunu gerektiriyor. Ortadoğu ve Türkiye üzerinde ABD ve AB arasında bazı görüş ayrılıkları ve çıkar çatışmaları bulunmasına karşın,Ilımlı İslam konusunda artık birleşiyorlar”.

Öteki Türkiyeyi denetim altında tutabilmeleri açısından onlara daha büyük olanaklar sağlıyor. AKP iktidarı döneminde bu gerçeği fiilen gördüler ve yaşamaya başladılar.

Şimdi sormamız gereken soru şu; içimizde, üç maymunu oynayan kimileri bu gerçeği ne zaman anlayacaklar? İş işten geçtikten sonra mı?

(*) 6 Mart 1995 Gümrük Belgesi,17 Aralık 2004 ve 5 Ekim 2005 Çerçeve Anlaşmaları.

www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları