Dünyanın Bütün Gazetecileri Uyanın!

05 Mayıs 2015 Salı

Son yıllarda iktidarın gazabına uğrayıp işsiz kalan gazeteciler, yöneticiler ve bir de medya patronuyla görüşülerek yapılmış ve elmalarla armutları toplamaya kalkışmış ilginç bir “belgesel” var gündemde:
İsmi, “Persona Non Grata”.
İzlerken belgeselin içinde mağdur kimliğiyle duran kişilerin bir kısmına ve onların kendi durumlarını anlatırken kullandığı dile isyan etmemek imkânsız.
Basının yozlaşmasına, sendikasız çalışanların devamlı işsiz kalmasına ve haberciliğin tetikçiliğe dönüşmesine büyük katkıları olan bu insanların sadece iktidarın son yıllarında gözden düşmeleriyle birlikte bir mağduriyet diline sığınmaları ne kadar belgesel değeri taşıyor tartışılır.
Belgeselin onlar açısından nihayetinde “Kendimiz ettik kendimiz bulduk” noktasına gelmesi de insanı çileden çıkarır.
Babıâli gazeteciliğinin İkitelli gazeteciliğine evrimi sırasında sendikasızlaştırılmaya katlanan, tüm yasal haklarından daha fazla maaş umuduyla gönüllü olarak vazgeçen, yani yanlış ata oynayan bir meslek grubunun vardığı o kaçınılmaz ve hazin sonu yadsımak mümkün değil.
Ama çuvaldızı kendisine iş işten geçtikten sonra batıran bir kısım gazetecinin trajik hikâyesini bir mağduriyet üzerinden tarif etmek, 80 sonrası hızla vazgeçilen gazetecilik etiğinin hâlâ terk edildiği yerde çürüdüğünü gösterir.
Sol değerler, yıllardır bizzat gazeteciler tarafından eskiyebilir köhne değerler gibi sunuluyor.
İnatla aksini savunanlar hızla bertaraf ediliyor.
Güçlenen kapitalizm, “Eğer çok istiyorsanız solcu gazeteyi de size biz yaparız” diyerek göz boyayan, akıl karıştıran projelerle sahneyi doldurdu.
“Eski” solcu “yeni” liberal gazeteciler sağcıların solcular için ürettiği bu projelerde isyan, direniş ve itiraz etiğini küçümseyen ya da yönlendiren bir dil kurmayı üzerlerine vazife edindiler.
Yıllar boyu sol değerlerin karşısında kapitalist değerleri rasyonalize etmek için dişini tırnağına takıp harıl harıl çalışan medya, nihayetinde doğal olarak kendi yarattığı yapay değerin altında kaldı.
Basın Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi gazeteciliği”ni küçümseye küçümseye tırmandığı yalancı zirveden şimdilerde hızla aşağıya, yani olması gerektiği yere, yoksul halkın yanına düşüyor.
Eğer orada ayağa kalkmayı ve ayakta durmayı başarırsa ne âlâ...
Değerlerini ve hedeflerini eski hataları tekrarlayarak belirleyen ve gözünü zirveden alamayan gazeteciler ve gazeteler kendileri yıkılırken ülkeyi de yıkarlar.
Persona non grata, Latince bir deyim.
Diplomatik dilde “Gözden düşmüş adam” anlamına geliyor.
Aynı dilde bir de “Persona grata” diye bir deyim var.
O da, göze giren, makbul adam demek.
Gözden düşmek için önce bir göze girmek gerekir.
Göze girmeyi hedef alanın da gözden düştüğünde kendisini eşekten düşmüş gibi hissetmesi doğaldır.
Belgeselde de bahsedilen ünlü sarı öküz hikâyesi aslında her şeyin özeti:
Aslanlar bir gün öküzlere gidip “Hepinizi yiyeceğiz. Ama şu sarı öküzü bize verirseniz, sizi yemekten vazgeçeriz” diyorlar.Öküzler kurtulma umuduyla sarı öküzü hemen feda ediyorlar. Derken aslanlar her acıkmada kapıya dayanıp yeni bir öküz istiyorlar. Sarı, beyaz, siyah, kahverengi.. derken sürüde kalan son iki öküzden biri dönüp diğerine şöyle diyor:
“O sarı öküzü aslanlara vermeyecektik.”
Ben olsam belgeselin adını “Persona Non Grata” değil, doğrudan “Sarı Öküz” koyardım.
Biraz havalı olsun, içindeki üç beş önemli ismin yanında fiyakalı görünsün istersem de sarı öküzün Latincesine sığınıp “Juvencus Flavus” der geçerdim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları