16 Kasım tarihli Cumhuriyet gazetesinden bir alıntı: “Hakeme gelince.. Özellikle G.Saraylı futbolcular bu ismi yakından tanıyor: Veissiere Sarı-Kırmızılıların Juventus’la oynadığı Şampiyonlar Ligi maçında ucuz sarı kartlarla çeyrek final yolunun tıkanmasına neden olmuştu. Dün akşam da Veissiere bu geleneğini sürdürdü. Olur olmaz elini cebine attı, gerektiği yerdeyse kartını unuttu; ilk kartlarındaki kadar cesur olsaydı, ilk 45 dakikada Ulusal Takım, Okan ve Emre Belözoğlu’suz kalırdı. Ama bu ikisi atılmadı. Dirseğini kullanan Emre Aşık’a piyango çarptı. Bu hareket profesyonel bir oyuncu tarafından nasıl yapılır, anlamak mümkün değil... Ya Rüştü ve Fatih’e ne demeli? Gereksiz kart görerek takımlarını zor durumda bıraktılar. İlk yarıda İlhan’ın engellenmesine penaltı verilebilirdi ama hakem vermedi.”

Böyle düşünmüş bu satırların yazarı 1-0’lık Letonya-Türkiye maçının eleştirisini Cumhuriyet okurları ile paylaşırken. Anımsarsınız o günlerde Türkiye, Letonya ile baraj oynamış ve güçsüz rakibine garip biçimde elenip Portekiz 2004 şansını kaybetmişti. Ama o seriyi yaşayan tüm arkadaşlara göre normal değildi bu eleniş... Hele hele maç sonrası Fransız hakem Gilles Veissiere’yi, Riga’nın ünlü eğlence merkezi Dauga’da, Letonya Federasyonu’ndan birileriyle son derece samimi biçimde yemek yerken görünce ‘Yine yaptı Fransız Fransızlığını’ diye düşünmüştüm. Üstelik yemeğin ilerleyen safhaları iki Kuzeyli güzelle pekişmez mi! Neyse geçmiş, geçmişte kaldı. Aradan yıllar geçti. Dünkü Akşam gazetesinde FIFA’nın incelediği 9-10 ulusal maç arasında bu 90 dakikayı görünce açıkçası şaşırdım. Evet, FIFA haklı, o maçta bence de şike vardı. Ama şikeyi yapan Türkiye Futbol Federasyonu değil, Letonya Futbol Federasyonu idi ve o 90 dakikadan sonra Letonlar, ‘vasat’ kadrolarıyla kendilerini 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine attılar.

O yüzden Türkiye’nin oynadığı Gürcistan, Arnavutluk, Makedonya gibi ‘vasat’ maçları araştırmak pek akıllı işi değil. Yeri gelmişken, evet Türk futbolunda bir kirlilik süreci yaşandı, yaşanıyor. Ama, FIFA’nın ‘İsviçreli’ başkanı Sepp Blatter’in de bir ara kendi kapısının önünü süpürmesini öneriyorum. Çünkü yakın bir dostumun ifadesi aynen şöyle: “O Ş.....siz Blatter’in kazanması için bize yakın federasyonların başkanlarına her türlü misafirperverliği yaptık. .... ülke federasyon başkanının karısının kolundaki bilezik de bizim hediyemizdir. Yine ..... federasyon başkanının Antalya’daki tatil köylerindeki konaklama masraflarını da karşıladık...”

Evet, FIFA’ya çağrı, benim ulusal maçlarıma laf edip Şenol Güneş’lerin, Fatih Terim’lerin, Mustafa Denizli’lerin alın terine laf edeceğine, Zürih’teki merkezinin önündeki çöplüğünü boşalttırsın zehir hafiyelere!