Aydın Engin

Hamam - tellak, vesayet - vasi

06 Mayıs 2015 Çarşamba

AKP’nin haltlarını göz ardı edip, yapıp ettikleri arasından olumlu bir şeyler arayıp, onları öne çıkararak “rafine yandaşlık” deneyen kimi kalem erbabı son günlerde “Tamam AKP bir sürü yanlış yaptı, yapıyor. Ama unutmayın ki vesayet rejimine son veren de yine AKP iktidarıdır. Artık ordunun, değil darbe yapmak, darbe düşünecek hali bile kalmamıştır. Tek başına bu bile AKP’nin bütün günahlarını affettirir” demeyle getiriyorlar…
Kuşkusuz bunu bu kadar kabaca, ablavutça söylemiyorlar. Dedim a, adamlar (ve kadınlar) “Rafine yandaş.” Ancak dediklerinin özü özeti de bu.
Peki, bu ön kabul ne kadar doğru?
AKP sahiden vesayet rejimine son verdi mi?
Birlikte bakalım…

***

Vesayet Arapça. Dilimize Osmanlıca üstünden girdi. Tanımı epey yalın: Kendi malını idare edemeyecek durumda olan akılca hasta veya zayıf kimseyi, bir yetimi, küçük bir çocuğu yönetmek, onun adına kararlar vermek…
Vasi ise vesayet edene, deniyor…
Eh, siyasal vesayetin içeriğini ve anlamını bu tanımlardan yola çıkarak belirlemek zor olmasa gerek.
Cumhuriyet kurulduğundan beri, hatta İttihat Terakki iktidarlarından beri vesayet kurumu (rejimi) var olageldi. Hele 1950 sonrasında “Halkımız demokrasi için henüz olgunlaşmadığından…” diye başlayan o uğursuz ve saygısız cümleyi ne kadar çok duyduk.
1960 sonrasında “vesayet rejimi”, anayasal yetkilerle donanmış Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ile kurumlaştı.
Tamam, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu duvarının alnına kazınmış bir Meclis vardı ama esas kararlar MGK’de alınıyordu. MGK sivil oldukları varsayılan birkaç bakan ile ordunun en tepesinde yer alan dört yıldızlı beş generalden oluşuyordu.
Tamam, halkoyuyla kabul edilmiş bir anayasa vardı ama esas (ve gizli) anayasa kırmızı bir kitapçıkta olduğu söylenen ve “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi” olarak anılan bir metindi. Başbakanlar değiştikçe “Hoş geldiniz” töreninden sonra önüne bu kırmızı kitapçık konuyor(muş), bu kitaba kesinlikle uymaları gerektiği de söyleniyor(muş).
Ağızdan kaçırılan kimi cümleciklerden, uzun süre sonra iktidarın bir ucunu yakalayan Ecevit iktidarının ilk günlerinden, 1990’lı yıllarda neden ve nasılsa Başbakanlık koltuğuna oturan kadın ve erkeklerin demeçlerinden bu durum “herkesin bildiği bir sır” haline geldi.
Üniformalı ve üniformasız bürokratlardan oluşan vasilerimiz, bizler için neyin doğru ve iyi olduğuna karar veriyorlar; bizlerden bu karara itirazsız uymamızı istiyorlar; itiraz eden çatlak sesleri de hapishaneden yargısız infazlara uzanan bir palet içinde etkisizleştiriyorlardı.
Sadece Meclis, sadece hükümetler, sadece seçim kazanmış siyasi partiler değil, yargı erki de bu vesayet rejiminin ya bir parçası oluyordu ya da vesayete uyumlu bir kuruma dönüşüyordu.
Yassıada mahkemeleri, her darbeden sonra kurulan sıkıyönetim mahkemeleri, durumun özelliğine ve hassasiyetine göre Anayasa Mahkemesi hep vesayet rejiminin uyumlu halkaları, işlevli aygıtları oldular.
Sonra?..
Sonra, Cumhuriyet tarihi boyunca iktidarın dışında ve uzağında tutulmuş, ama her zaman diri bir güç olarak varlığını korumayı başarmış “siyasal İslam”, 2002’de AKP çatısı altında seçim kazandı ve siyasal iktidarı ele geçirdi. Hem de koalisyonsuz, tek başına…
İktidardaki bu köklü değişikliğin pek de farkına varamayan, varsalar bile kabullenmek istemeyen en tepedeki generaller 2002’den itibaren darbe olasılığı da dahil bütün çareleri ciddi ciddi ele aldılar, sahici darbe planları yaptılar, tartıştılar, uygular gibi yapıp göz korkutmayı denediler.
Ancak hepsinde de AKP tepeleri tarafından ustaca püskürtüldüler. AKP olası bir darbe ile iktidardan uzaklaştırılması tehlikesine karşı, dışarıda AB ülkeleri ile sıkı ilişkiler kurdu; sahiden AB’ye girme niyetindeymiş gibi adımlar attı; Batı ülkelerine “demokrasi ile İslamın” bir arada var olabileceğine ilişkin umutlar verdi.
İçeride ise önce MGK’yi bir danışma organına çevirdi; ardından da kesin darbeyi vurdu: Cemaat ile kol kola, omuz omuza verip Ergenekon davaları kanalıyla ordudaki olası darbe heveslerini kökünden yok etti.
Bütün bunları “Yaşasın AKP vesayet rejimine son verdi” çığlıkları ve alkışları ile karşılayan, alkış tutanlar oldu ve hâlâ da AKP’yi övmek için bozdurup bozdurup bunu harcıyorlar.
Oysa AKP vesayet rejimine son vermedi. Sadece kendi kendilerini vasi tayin etmiş üniformalı ve üniformasız bürokratları temizledi.
Yani vesayet rejimi değişmedi, vasi değişti
Halkımız bu durumu “Eski hamam, eski tas, sadece tellaklar değişti” gibi özlü bir deyişle tanımlar…
Peki, yeni vasi kim?
Cevabı sanırım biliyorsunuz ama biraz daha açmakta yarar olsa gerek. Yarına…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları