Menderes’ler asılmasaydı Deniz’ler asılmazdı!

06 Mayıs 2015 Çarşamba

Türkiye’nin çok partili yaşama geçişi dünyada eşine az rastlanır süreçlerden biridir. Atatürk’ün ölümünün ardından Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan İsmet İnönü’nün bu ülkeye yaptığı en önemli hizmetlerin başında gelmektedir.
14 Mayıs 1950’de yapılan çok partili genel seçimde Demokrat Parti, (DP) CHP’den yönetimi devralmış ve 10 yıllık çok dalgalı, artılarla eksilerle dolu bir süreç başlamıştır.
1950’de koltuğu devreden İnönü, gazetecilerin, “Bu yenilgiyi nasıl yorumluyorsunuz” sorusuna, “Türkiye çok partili yaşama geçti. Bu devir teslim, benim zaferimdir” karşılığını vermişti. Celal Bayar ve Adnan Menderes’in damgasını vurduğu bu dönemde DP, milli iradeyi çok ileri yorumlamış ve kendinde her şeyi yapma hakkı görmüştür. Öyle ki Meclis’te milletvekillerinden oluşan Tahkikat Komisyonu’na yargılama-tutuklama yetkisi bile vermiştir.
Bu dönemin sona ermesiyle birlikte en acı nokta, Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamıyla konmuştur.
Yaşamın bir kuralı vardır; ölüm her şeyi eşitler siyasette ise bir anlamda her şeyi sıfırlar. Menderes’lerin idamı DP döneminin sağlıklı irdelenmemesi sonucunu doğurmuştu.

***

Bu üç idam 10 yıl sonra üç idam daha getirmiştir...
Devletin planlayarak adam öldürmesi diye özetlenebilecek idam, 12 Mart 1971 rejimiyle üç gencimizi dünyadan koparmıştır.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamına karar veren mahkeme tıpkı Menderes’lerinki gibi özel olarak kurulmuştur.
12 Mart rejimi bütün öğrenci hareketlerini o günün moda suçlamasıyla “Anayasayı ortadan kaldırmak” olarak yorumlamıştır. Deniz’ler de böyle bir yargılama sonucunda idam edilmişti. Onları önce İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nin yargılayıp, idam kararı vermesine karar verilmişti. Bu mahkeme heyeti böyle bir yargılama yapamayacağını ifade edince, Ankara’da, hâkim olmayan Ali Elverdi başkanlığında ayrı bir mahkeme kurulmuştu.
İdamın infaz edilmesi için Meclis’te onaylanması gerekiyordu. Olağanüstü bir hızla öne alınan idam oylaması öncesinde şu sesler yankılanmıştı:
Üçe üç...”
Eğer Menders ile birlikte iki arkadaşı değil daha fazla kişi idam edilseydi, Deniz Gezmiş’in yanına da o sayı kadar dava arkadaşı sehpaya konacaktı.

***

Tarih bilimi özünde geçmişten ders çıkarma sanatıdır.
Biz çıkarabildik mi?
Türkiye’nin bugünkü yönetimine bakınca bu soruya, “evet” yanıtı vermek çok zor. Hafta başında Star gazetesinin birinci sayfasında bir haber vardı. Mahkemeler arası düello sonucu tutuklanan iki hâkim, Silivri’de Tuncay ile birlikte yattığımız koğuşa konmuştu. Dilimin ucuna ilk “Keser döner sap döner” sözü geldi... Ama sevinmedim, sevinemedim. İçime garip bir hüzün çöktü. Beton duvara biraz fazla yaslanınca bedenin nem ve küf koktuğu öyle bir yere kimsenin girmesini istemeyiz.
Bir değil, onlarca yazıya konu olabilecek bu haberin etrafındaki tartışmalar, AKP’nin “intikam duygusunu körükleyen” politikalarıyla çalkalanıyor.
Ben kendi hesabıma, AKP - Cemaat tartışmasının bir tarafında yer alıp, yeni bir intikam politikasının parçası olmak istemiyorum.
Tam tersine mücadelemi böylesi dönemlerin sona ermesi için sürdüreceğim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları