Kamp Armen’i kurtarmak

09 Mayıs 2015 Cumartesi

Bu satırlar kaleme alınırken Tuzla’daki Kamp Armen yıkımı durdurulmuştu.
Kamp Armen’i savunan Ermeni yurttaşlarımız ile birlikte kendilerine destek veren çevre sakinlerinin direnişiyle sağlanmıştır bu sonuç.
Ama daha sonra ne olur, bilemem.
Aralarında Hrant ve Rakel Dink’in de bulunduğu, bir zamanların Ermeni kökenli gençlerimizin yaz kampı olarak nicesinin çocukluk, gençlik anılarını barındıran Kamp Armen’in öyküsü şöyle:
1962 yılında Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı Tuzla’da Sait Durmuş adlı bir yurttaştan 8 bin 900 m2 genişliğindeki araziyi satın alır ve kimsesiz Ermeni çocukları için yazlık kamp haline getirir.
Kampın tesislerinin yapımı sırasında orada barındırılan çocuklar da çalışırlar. Tabii ki, sembolik bir katkıdır bu, ama Ermeni çocuklarının ruhunda derin bir yeri vardır. Böylelikle onlar hep kamplarını kendilerinin inşa ettikleri duygusunu taşırlar.
Aradan 17 yıl geçer, Vakıflar Genel Müdürlüğü 1979’da söz konusu tesisin edinilmesinin 1936 Beyannamesi’nde belirtilen kapsama girmediği gerekçesiyle dava açar. Dava dört yıl sürer, sonunda mahkeme Vakıflar’ı haklı bulur. Ermeni Vakfı temyize gider, bir dört yıl daha geçer, Yargıtay mahkeme kararını onar.

***

Buraya kadar olanlar hukuka, adalete ne kadar uygundur bilinmez ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yargısıyla birlikte azınlık vakıflarına karşı uyguladığı politikayla tam uyum halinde olduğunu bilenler bilir. Böylece 1987 yılında Yargıtay kararıyla kesinleşen kararla Kamp Armen’in arazisi ilk sahibine iade edilir.
Aradan zaman geçmiş, Türkiye’de azınlık vakıflarıyla ilgili başka benzer tasarruflar da olmuş, fakat bu adaletsiz ve hukuka aykırı uygulamaların dünyada yarattığı olumsuz tepkinin de etkisiyle 2011 yılında Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklik ile azınlık vakıflarının mallarının iadesine karar verilmiştir. Ne var ki, Vakıflar Genel Müdürlüğü Tuzla’daki Kamp Armen’in durumunun 2011’ de yapılan değişiklik ile iadesine karar verilen azınlık malları kapsamında olmadığını ileri sürerek direnir.
Bu arada arazi beş defa el değiştirmiş ve değer kazanmıştır. Bunun üzerine son sahibi Fatih Ulusoy, tesislerin yıktırılması için izin aldıktan sonra işe başlamıştır. İşte yıkımı protesto edenler bu aşamada olaya müdahil olmuşlardır.
Şimdi ne olacak?
Yasal olarak araziye (ama adalet duygusunu ve hukukun temel esaslarına uygunluğu tartışma götürür) sahip olan Fatih Ulusoy her türlü tasarruf hakkına da sahiptir.
Arazi büyük ölçüde değer kazandığından bedeli karşılığında Ermeni Vakfı’na devri konusunda da büyük sorunlar vardır.

***

Öyleyse durum nedir?
Durum özünde Ermeni çocukların kampı Kamp Armen her ne kadar işler kılıfına uydurulsa ve mahkeme kararı da olsa, işin aslında gasp edilmiştir.
Demek ki, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ermeni vakıflarının Ermeni asıllı Türk yurttaşları için kamp tesis etmek hakları hukuken güya vardır ama fiilen yoktur.
Bu durumu düzeltmek kimin işi?
Bu hale gelmesinden kim sorumluysa onun işi.
Demek oluyor ki, bu işi düzeltmek Türkiye Cumhuriyeti’nin işi, çünkü yasasıyla, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle, mahkemeleriyle, 1936 Beyannamesi’yle, bu duruma neden olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Türkiye Cumhuriyeti, yurttaşının vakıfları aracılığıyla kendi cemaatinin çocukları için kamp tesis etmek haklarına saygı gösterdiğini kanıtlamak ve onurunu kurtarmak istiyorsa eğer, Kamp Armen’i kurtarmak zorundadır.
Kamp Armeni kurtarmak, Türkiye’nin onurunu kurtarmaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları