Tembel Tanrılara Kurbanlar!

10 Aralık 2008 Çarşamba

Kutsal kitaplar ve söylenceler kurban olgusunun Âdemin çocukları ile başladığını anlatırlar. Tarih boyunca insanların, insanları ve hayvanları kurban ettiklerine ilişkin çeşitli örnekler verilebilir.

İnsan kurbanınailişkin en son buluntu önceki yıl Amerikalı arkeologlarca, Ankara Polatlıdaki Gordion kentinde ortaya çıkartıldı. Romalıların baş düşmanı Asteriks ve Hopdediksin halkı olan Galatlar göç ettikleri Ankara yöresine yerleşmişlerdi. Arkeologlar, Gordionda İÖ 2. yyda Galatların kurbanı insan iskeletleri buldular. Bayram gününde insan kurbanını fazlaca deşmeyelim!

Tarih öncesinde ve sonrasında dünyanın neresinde insan yaşamışsa, orada hangi din ya da inanç yeşermişse, kurban olgusu da şu ya da bu biçimde var olmuştur. İster dinsel kural, ister bireysel inanç olsun insanlar genelde şu amaçlarla hayvanları kurban etmişlerdir:

1. Adak: Tanrım bu kurbanı, bana şunu yapman için kesiyorum!

2. Sunu: Tanrım dileğimi yerine getirdiğin için sana şükran borcu olarak bu kurbanı sunuyorum!

3. Bağış: Tanrım günahımı (ya da ölenin günahını) bağışla!

4. Paylaşım: Bu yıl ürün iyi oldu. Tanrım bu da senin payın!

Dünyanın ötelerini bir yana bırakıp Anadoluda kurban inancı konusunda yazılan, çizilen ve söylenenlerden birkaç alıntı yapalım. Merkez Çorum olmak üzere çevre kentlerde yaşamış olan Hititlere, 1000 Tanrılı Halk denilirdi. Hititlere göre felaketler, tanrıların kızgınlığından kaynaklanırdı! Gazaplarından korunmak için tanrı ve tanrıçalara kurban adanmalıydı. Hitit Kralı Murşilinin, babasının günahı nedeniyle vebanın yayılmasının önlenmesi için tanrılara yakarışını bir çivi yazılı metin şöyle anlatıyor:

Ey tanrılar bana karşı yine iyi olunuz. Sizin katınıza çıkmak size yakarmak istiyorum, ne olur beni dinleyiniz. Ben kötülük yapmadım. Kötülük yapanların hepsi öldü. Ancak böyle olmakla birlikte, babamın günahları beni de etkilediği için, siz tanrılara, ülke için vebadan dolayı günahlarımı ödeyeceğim. Sizin rahibiniz ve hizmetkârınız olduğum için bana karşı iyi duygular besleyin ve kalbimden bu sıkıntıyı kovunuz, ruhumdan bu korkuyu alınız.

Murşuli, babasının ve kendisinin günahlarını kurbanlar keserek öder. Hitit metinlerinden ilginç yorumlar yapılabilir: Gerçekte tanrılar tembel oldukları için insanlara bağımlıydılar. İnsanlar gibi ekip biçmiyor, mal üretmiyorlardı. İnsanları köle olarak kullanıyorlardı. Her gün yiyecek içecek sunmalarını, hayvanlarını kurban etmelerini bekliyorlardı!” Bir Hitit duasında şöyle denilmekteydi: Fırtına tanrısı! Yağmuru çok yağdır ve kara toprağı öyle doyur ki senin de kurban ekmeklerin çoğalsın...Bu dua birkaç bin yıl sonra Roma İmparatorluğunda kurban bağlamında Ben sana veriyorum ki sen de bana veresin biçiminde söylenecektir.

Hitit bilge tanrısı Eanın öteki zalim tanrılara seslenişindeki bilgiçliğe kulak verelim: İnsanlığı neden yok etmek istiyorsunuz ki? İnsanlar biz tanrılara düzenli kurban sunup tütsü olarak sedir ağacı yakmıyorlar mı? Eğer insanları yok ederseniz, onlar da tanrılarıyla ilgilenmezler; artık hiç kimse size ekmek ve içki veremez olur. Bu durumda, Kummiya kentinin kahraman kralı Fırtına Tanrısı sapanın sapına yapışıp çift sürmek zorunda kalacak, İştar ve Epatın da değirmen taşını döndürmeleri gerekecek.

Ea, bu sözle de yetinmez, Kumarbiden Sen niçin insanların kötülüğünü istersin ki? Tahıl yığınlarını bizim için hazır bulunduran onlar değil mi? Onlar sana düzenli kurban sunmuyorlar mı?” sözleri ile hesap sorar!

Gerçekte bilgiç Eaya mal edilen bu sözler, Hititlerin tanrılara karşı kurnazlığını gösterir! Tanrılar da, insanlar gibi yer, içer, eğlenir, sever, nefret eder; isterse yardım ederler, istemezlerse sırt çevirirler. Hitit tanrıları, çok kaprisli kadınlar gibiydiler. Kendilerine iyi bakılırsa insanlara iyilik ederler; ihmal edilirlerse acımasız yöntemlerle insanları cezalandırırlardı. İnsandan tek farkı tanrılar ölümsüzdüler.

Hititlerde tanrılara şükran borcu olarak kurbanlar müzik şölenleri eşliğinde kesiliyordu. Çankırının İnandık Köyünde bulunan bir Hitit vazosu ve Çorum Alacahöyükte bir tapınak duvar kabartmasında müzik eşliğinde şölenle yerine getirilen kurban sunuları sahneleri görülür.

İlk kez tek tanrı kavramını oluşturan Urfalı hemşerimiz Hazreti Abrahamın (İbrahim) oğlu (Samuel) İsmailin yerine bir koyunu kurban etmesi ile Çorum-Çankırılı Hititlerin kurban törenlerinin eşzamanlı olduğu unutulmamalıdır. Yaklaşık yine aynı yüzyıllarda Yunanistanda Kral Agamemnonun Troiaya saldırmadan önce kızını kurban ettiğini söylenceler günümüze taşımıştır. Hazreti İbrahimin bu olayı bir anlamda insanın kurban edilmesi geleneğinden hayvan kurban edilmesine geçiş olduğunu gösterir.

Yahudilerin kutsal kitabı Tevratın kurban olgusunu kabul etmesine karşılık Hıristiyanların İncili kurbana yer vermemiştir. Çünkü son kurban dinsizlerin çarmıha (dört çivi) ile haça gerdikleri tanrının oğlu İsadır. Kuranda kurbandan üç yerde söz edilir. Kuran, kurbanın ancak hacca gidenlerce Allah için değil yoksullar için kesileceğini öngörür.

Hititlerdeki şölenli kurban kesimleri Romada da sürmüştür. İzmirli hemşerimiz ozan Homerosu yansıtan bir Roma kabartmasında kutsal boğanın törenle kurban edildiği görülür. Bugün Kurban Bayramı denilmesi bu şölen olgusunun günümüzde de sürdüğünü gösterir. Kurban hayvanı kutsaldır. Eziyet edilemez. Ama gelin görün günümüzde müzik eşliğinde, şölenle kurban ayini yapmak yerine, polis tabancası eşliğinde kesilen kurbana ne demeli?

Zavallı Valiler!

 

Oldum olası İstanbul valililerine acımışımdır! Cumhurbaşkanı kente gelir vali havaalanındadır. Başbakan gider, valinin ardından bir su dökmediği kalır. Yabancı devlet adamları gelir, protokol genel müdürü rolünü yüklenir. İstanbul valisi bir anlamda her yerde hazır ve nâzırdır!

Ama bazı valililerin bazı nâzır (vekil-bakan)larla başı derttedir. Koskoca bakan hazretleri kente gelmiştir, ama kentin valisi kendisini havaalanında karşılamamıştır. Olacak iş mi bu? Bir zamanlar bir kente karayolundan gelen bakanları vilayet (il) sınırında, başta vali olmak üzere vilayet erkânı tam kadro karşılamak, ayrılırken de yine vilayet sınırında komşu vilayetin sınırına kadar uğurlamak zorundaydı. Valilikte işler durmuş kimin umurunda! Bereket, uygar ülkelerin hiçbirinde görülmeyen bu uygulamaya son verildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir adım daha atmış, bir genelge ile valilerin, kentlerine gelen bakanları karşılama uygulamasına son verildiğini duyurmuştu.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, geçen hafta Orduda kendisini valinin il sınırında karşılamaması nedeniyle küplere bindi, vali vekilini herkesin önünde güzelce fırçaladı. Kültürden sorumlu bakanın efelenmesi basında yankılandı.

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek genelgeye gönderme yaptıysa da ertesi günü Günayı, Giresunda vilayet erkânı kendisini il sınırında tüm kadro karşılama yalakalığını gösterdi. Çiçek, herhalde Bakana ve Giresun Valiliğine genelgeyi anımsatacaktır.

1971’den bu yana Günayın koltuğuna çeşitli partilerden pek çok bakan oturdu. Şimdi geriye baktığınızda o bakanları değil il sınırında, makamlarında bile zor karşılıyorlar! Ne oldum değil, ne olacağım önemli! Hele siyasal yaşamda! Çoğunun adı bile unutuldu gitti. Günay, herhalde Nasrettin Hoca gibi, itibar görmediği düğün evine samur kürkle yeniden giderek ye kürküm ye öyküsünü yaşamak istemiş olmalı!

Konu Günaydan açılınca basında yer alan bir başka olayı da anımsadım. Günay, Afyon Müzesini gezerken Müze Müdürü kendisine bilgiler vermişti. Bu arada Müdür tanrıya eskiden deus denildiğini söylemişti. Günayın küplere bindiği ve tanrıya deyus diyen müze müdürü hakkında disiplin soruşturması açacağı basına yansımıştı. Kültürden sorumlu Bakanın Hititçede tanrının siu demek olduğunu, zamanla bu sözcüğün antik Yunancada zeusa geçtiğini, Latincede deusa dönüştüğünü nereden bilsindi?

Elmek: [email protected] \tFaks: 0312. 442 79 90



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları