'Mustafa' Filminin Ölüm Noktası....(1)

10 Aralık 2008 Çarşamba

Mustafa Türkiyede fırtınalar yaratırken sergim için bir ay kadar yurtdışında kaldığımdan, filme ancak iki hafta önce gidebildim. Vurucu eleştirim için sizi bekletmeme gerek yok; Can Dündarın nasıl bir uçuruma yuvarlandığını göstermek için, size bir soru yönelteceğim: 2050 yılında Türk futbolu hakkında yapılan bir belgesel, 2000lerdeki büyük başarılarımızdan hiç söz etmezse, gülünç bir duruma düşer değil mi?

İşe önce ölüm noktasıolarak adlandırdığım bu düzeydeki gaftan başlayalım. Filmin ikinci yarısında, 1930da, Atatürkün üç haftalık bir yurt gezisine çıktığı, halktaki hoşnutsuzluğu, dalkavuklardan ve rüşvetlerden şikâyetlerini biraz şaşkınlıkla öğrendiği anlatılıyor. Oğlumun kulağına fısıldıyorum Bak şimdi Serbest Fırkadan söz edecek. Ne gezer! Dündar, o noktadan sonra birden 1933e, 10. Yıl Nutkuna atlıyor, sonra da ardından Atatürkün yine ne diktatörlüğü kalıyor ne de muhalefeti toptan yok etmesi

***

Yani Atatürkün 1930da uzun aylara yayılan bir süreçte Fethi Okyarı çağırttığı, kendi partisinin, yani CHPnin karşısında bir muhalefet partisi oluşturması için görev verdiği; Okyarın da bunu gerçekleştirdiği yaşanmamışsayılıyor. O günleri ben tabii ki içindenyaşamadım. Ama o yılların her gazetesini, aylara yayılan bir süreçte satır satır taradım. Atatürkün Serbest münakaşa en beğendiğim rejim tarzıdır”, “İki partinin Cumhuriyeti güçlendirecek mücadelesini memnuniyetle müşahade edeceğim gibi demeçlerini ezbere biliyorum. Şimdi Mustafa Kemal Atatürkün Fransız sevgilisi Corinnele olan mektuplaşmalarından, Atatürkün İnönüye yazdığı tarihi notlara kadar her belgeye ulaşmışCan Dündar, bu koca Serbest Fırka gerçeğini hiç duymadığı için mi (!) yoksa önemsiz bulduğu için mi (?) koymamayı seçti?

Yoksa her ikisi de sizeolanaksızgörünüyorsa, bunun daha liberal (!!) gerekçeleri mi var? Dündarın filmi, Türk halkını enayi yerine koyup, o gülünç bilinçli ıskalamayı yaptığı anda gözümde vefat etti.Hiç kimsenin kendisini bu kadar kurnaz sanmaya hakkı yok. Bir yandan Atatürk mirasını inceliklekullanıp Cumhuriyetçileri kendine bağlamak, bir yandan da 2. Cumhuriyetçiekolle tüm omurga ilişkilerini canlı tutmak! Dündarın tek uyanıkhedefi olmuş kurgusunda, araya sıkıştırdığı bazı marşlar ve övücü cümlelerle Atatürkçülere göz kırparken öte yandan insafsız ve anakronik yorumlarla Atatürkü yıpratıp Altan biraderlere Gördünüz mü nasıl yıktım tabuları diyebilmek! Dündar, verdiğim o tek örnekle bile bu film üstünden şah mat oluşunu değiştiremez, bu bilginin son 15-20 yılda şekillenen tüm demokratik tartışmalarımızdaki kocaman yerini göz ardı edemez.

***

Siz hiç kendisine karşı parti kurduran, her gün demokrasiyi öven, çok partili rejimin tüm altyapısını getiren enayi bir diktatör heveslisi duydunuz mu ömrünüzde? Ama anlaşılan Gül ve Erdoğana da belgeselyapabilme oportünizminde kalmak, böyle bellek, mantık ve kimlik kayıpları gerektiriyor! Halbuki bu filme, yağan onca eleştiriden etkilenmeden, nesnel kalma kararlılığımla tam tersine, Atatürkü insani anekdotlarla, kanlı canlı bir gerçek haline dönüştürmüş olması ümidiyle gittim. Daha önce ulusalcılık tartışmalarında, Dündarın konuklarının bizler aleyhine abartılı dengesizliğini dile getirmiştim. Ama bu kadar hassas bir konuda, daha özenli olacağını sandım. Filmi de başından itibaren sanatsal hoşgörüyle izledim. Ne yazık ki ilk yarıda eleştirilerimi dengeleyebilecek çıkışları Dündar adına aradıysam da, ikinci yarıyla beraber niyetabartılı bir çöküşle hızlanarak belli oldu.

Ama konu yönetmenimizin tüm akışı sonunda nereye getirip dayatmak istediğine geliyor. Siz o harika anekdotlarla yüklü muhteşem hayatıyalnızlıkiçinde geçen, tüm muhaliflerini yok eden, sonunda da Çekelim gidelim buralardan diyen bir pişmanlıkla biten bir melodram haline getirmek istiyorsanız, mızrak çuvala ancak bu kadar sığar! Bu konuyu haftaya işlemeye devam edeceğim.

Herkese iyi bayramlar...

[email protected]

Faks: 0212 227 34 65



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erken seçim mi dediniz? 18 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları